Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Erdal Demirhan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

YOKSULLUK 31 MART SEÇİMLERİNE DAMGA VURDU

31 Mart, ekonominin seçim sonuçları üzerindeki etkisini net bir biçimde gözler önüne serdi. Bir ülkede uygulanan politikaları o ülke vatandaşlarının refahı üzerinde doğrudan etkilidir. Eğer doğru politikalar uygulanırsa vatandaşların alım güçleri artar ve geleceğe daha güvenle bakarlar. Aksi durumda yani hatalı politikalar uygulandığında ise vatandaşların alım gücü azalır. Özellikle dar ve sabit gelirliler daha da yoksullaşır ve geçim sıkıntısı toplumun geniş kesimlerine yayılır. Bu kesimler seçim zamanlarında sandıklara gittiği zaman tepkilerini gösterirler.

**

Seçimin bu tepkisi genel olarak dünyanın her ülkesinde bu şekildedir. Sadece bazı ülkelerde seçmen tepkisi hızlı gerçekleşirken bazı ülkelerde ise belirli bir gecikme ile ortaya çıkar.

**

Türkiye’de ekonomik koşullardaki bozulmanın sandıklara yansıması genellikle gecikmeli olur. Bunun arkasında ideolojik tercihler ve hükümetlerin genişletici politikalarla bir süre vatandaşların reel gelirlerindeki azalmayı telafi etmeleri yatmaktadır.

**

Türkiye’de yaşayanların özellikle son 3 yılda çok ciddi biçimde yaşamlarının zorlaştığını görüyoruz. Bunun arkasında uygulanan ekonomi politikaları bulunuyor. 2018 sonrasında ağır aksak biçimde uygulanan ekonomi politikalarından sonra 2021 yılının Eylül ayından itibaren alınan politika kararları iktisatçıları hayrete düşüren nitelikteydi.

**

Enflasyon yükselirken faiz oranlarının düşürülmesi ve kur artışlarının kontrolüne ve ihtiyati tedbirlerle yürütülen ekonomi politikalarının sonucu iktisatçılar için şaşırtıcı olmayan bir biçimde gerçekleşti. Artan enflasyon ve azalan döviz rezervleri ile birlikte işin içinden çıkılmaz bir duruma doğru hızla ilerleniyordu.

**

O dönemdeki ekonomi yönetimi uygulanan politikaları şiirsel ve duygusal söylemlerle savunurken ve halka umut verirken iktisat biliminin gerçekleri acı sonuçları ilmek ilmek işliyordu.

**

2021 sonbaharında başlanılan, 2022 yılının tamamında devam eden, 2023 yılının ilk çeyreğinde ise artık tıkanma noktasına gelen ekonomi politikaları vatandaşların alım gücünü iyice düşürdü.

**

Diğer yandan 2022 yılında yüksek enflasyon tehlikesini gören ABD merkez bankası ve Avrupa Merkez Bankası ise faiz artışlarına başlamışlardı. Yani onlar faizleri artırırken TCMB faiz azaltımlarına devam ediyordu.

**

Tabii iktisatçılar bu durumun nereye gideceğini öngörüyorlardı ve büyük bir şaşkınlık içindeydiler,  uygulanan politikaların bir an evvel sonlandırılması gerektiğini dile getirmekteydiler.

**

Faiz indirimlerinin başlandığı 2021 Eylül ayında yüzde 16 olan enflasyon oranı 18 ay içinde yüzde 46’ya yükselmişti.

**

2023 yılına gelindiğinde vatandaşların alım güçlerindeki azalma ile birlikte yaşadıkları geçim sıkıntısı artmıştı. Ancak kredi kartlarını ve bireysel kredileri kullanarak ay sonunu getirmeye çalışıyorlardı. Çünkü kredi faiz oranları henüz çok yükselmemişti ve bu durum geçim sıkıntısı yaşayan kişileri bir nebze olsun rahatlatıyordu.

**

2023’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yeni ekonomi yönetimi görevi devraldı. Para politikaları tamamen değişti ve düşük faiz dönemi sona ermiş oldu.

**

2023 Haziran ayından itibaren kademeli biçimde yapılan faiz artışları enflasyonu indirmede sonuç doğurmayınca bu sefer miktarsal sıkılaştırmaya gidildi. Bir taraftan kredi faizleri artırılırken diğer taraftan ekonomideki likidite çekilmeye başlandı.

**

2024 başından itibaren enflasyondaki hızlanma ile birlikte vatandaşların kurtarıcı olarak gördükleri nakit avanslar ve kredi kartlarını kullanmak daha maliyetli hale geldi. Bunun nedeni kredi faizlerinin peşi sıra artırılmasıydı.

**

Zaten geçim sıkıntısı çeken vatandaşlar üstüne bir de kredi kartlarını ödemekte zorlanmaya başladı. Ağır ekonomik koşullarla boğuşan dar ve sabit gelirlilerin bu politikalardan en fazla etkilenen kesim olduğunu söyleyebiliriz.

**

Emekliler 16 milyona yaklaşan sayısıyla ekonomideki bozulmadan en çok etkilenen kesim. Hayatlarının sonbaharında ekonomik kaygılardan uzak bir biçimde yaşamak isteyen emeklilerin büyük bir kısmı kendilerini birden açlık sınırının altında buldular.

**

Toplumda dar ve sabit gelirli olarak adlandırabileceğimiz bir diğer grup asgari ücretliler. Sayıları 17 milyonu bulan ücretli çalışanların neredeyse yarısını oluşturan büyük bir grubu oluşturmakta asgari ücretliler.

**

Peki işsizler? Onlar da 3 milyonu biraz geçen bir sayıda. Çalışmayan ama işsiz sınıfında olmayan 2 milyona yakın umudu kırılmış bir nüfus da var.

**

Yani kabaca 30 milyona yaklaşan kişi ağır yaşam koşulları altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. En düşük emekli aylığının 10 bin olduğu, 17 bin TL olan asgari ücret ve biraz üstünde çalışan nüfusun fazla olduğu bir ekonomide açlık sınırının 17 bin TL civarında ve yoksulluk sınırının ise 55 bin TL olduğunun da altını çizelim.

**

Bütün bu veriler Türkiye’de oy sandığına giden veya gitmeyen seçmenlerin genel ekonomik durumuyla ilgili çok net bir bilgi vermekte.

**

Ez cümle seçmen listesindeki nüfusun büyük kısmı açlık sınırının altında veya yoksul. İşte 31 Mart bu tabloyu yol açan ekonomi politikalarının sandıklardaki yansımasıdır.

**

31 Mart yerel seçimleri; refahlarındaki azalmaya tepki göstererek bunu sandıklara yansıtan seçmenin bütün siyasi dengeleri değiştirdiği ve politika yapıcılarına hatalı ekonomi politikaları uyguladıklarında karşılaşacakları sonuç ile ilgili ders niteliğinde bilgi veren bir seçim olarak hatırlanacak.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç
Sayın Gayrimenkul