Tarih, milletimizin yazdığı büyük destanın en önemli sayfasını 26 Ağustos 1922’de açtı.
O gün, Anadolu’nun dört bir yanından yükselen inanç dolu sesler, vatanın her karış toprağına yazıldı. Yedi yaşındaki çocuktan yetmişlik dedeye kadar herkes, Kuva-i Milliye ruhuyla kenetlendi. Önderlik eden bir lider vardı; mutlak başarıya inanan, gözünü kırpmadan en zorlu mücadeleye atılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Onun komutası altında, Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi başladı. Bu, sadece bir savaş değil; özgürlüğe atılan en büyük adımdı.
++++
KOCATEPE’DE ŞAFAKLA GELEN KARAR
Bugün, milletimizin kaderini değiştiren o büyük yürüyüşün 103. yılındayız. Takvim yaprakları 26 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Türk ordusu sessiz ama kararlı adımlarla tarih yazmak üzere harekete geçmişti. Gece boyunca Ahır Dağları’nın eteklerinde ilerleyen Mehmetçik, Yunan kuvvetlerinin geceleri savunmasız bıraktığı Ballıkaya mevkiinden sızarak düşman hatlarının gerisine yöneldi. Bu sessiz ilerleyiş, aslında büyük bir fırtınanın habercisiydi. Günün ilk ışıklarıyla birlikte, Anadolu’nun kalbinde bir zirvede üç büyük isim belirdi: Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa… Kocatepe’nin doruğunda, elleri dürbünlerinde, gözleri ufukta… Komuta heyeti artık yerini almıştı. Büyük Taarruz’un ilk adımı atılmış, milletin kaderi yeniden yazılmaya başlanmıştı.
++++
BÜYÜK TAARRUZ’UN BAŞINDA GAZİ VARDI
26 Ağustos 1922 gecesi, Anadolu’nun kaderini belirleyecek destansı bir mücadele başladı. Afyon’un derin sessizliğini, Türk topçularının 04:30’da başlattığı taciz atışları bozdu. Saat 05:00’te düşmanın kritik noktalarına yoğun topçu ateşiyle vurulurken, 06:00 itibarıyla Türk piyadeleri ileri atıldı. Tınaztepe’ye ulaşan Mehmetçik, dikenli telleri aşarak süngü hücumuyla Yunan savunmasını kırdı ve tepeyi ele geçirdi. Bu taarruzun her anında, her kararıyla bir lider vardı: Gazi Mustafa Kemal Paşa. Savaş meydanlarının içinden gelen, cepheyi bilen, milleti tanıyan bir komutan… Büyük Taarruz’u bizzat yöneten Gazi Paşa’nın askeri zekâsı ve stratejik öngörüsü, taarruzun başarıyla ilerlemesinde belirleyici oldu. Saatler ilerledikçe Türk ordusu hız kesmedi. 09:00’da Belentepe özgürleştirildi, hemen ardından Kalecik-Sivrisi düşman işgalinden temizlendi. Gün sonunda 1. Ordu birlikleri, Büyük Kalecik’ten Çiğiltepe’ye kadar 15 kilometrelik bir hatta düşmanın birinci savunma hattını tamamen ele geçirmişti. Anadolu, toprağına vurulan zincirleri birer birer kırıyordu.
++++
27 AĞUSTOS: AFYONKARAHİSAR’IN ŞANLI KURTULUŞU
27 Ağustos 1922 sabahı, Anadolu toprakları yeni bir güne uyanırken Türk ordusu yeniden ileri atıldı. Tüm cephelerde başlatılan genel taarruz, süngü hücumlarıyla destekleniyor, her karış toprak insanüstü bir mücadeleyle geri alınıyordu. Mehmetçik, yalnızca bir düşmana karşı değil; yılların zulmüne, açlığa, yoksulluğa ve yorgunluğa rağmen inancını yitirmeyen bir milletin umudunu taşıyarak savaşıyordu. Yoğun çatışmaların ardından, Afyonkarahisar nihayet özgürlüğüne kavuştu. Stratejik bir zaferdi bu… Sadece bir şehir değil, Türk ordusunun kalbi de artık burada atıyordu. Başkomutanlık Karargâhı ve Batı Cephesi Komutanlığı, Afyonkarahisar’a taşındı. Zafer artık yakındı, fakat durmak yoktu. 28 ve 29 Ağustos günlerinde süren başarılı taarruzlar, düşmanı köşeye sıkıştırdı. 5. Yunan Tümeni kuşatma altına alındı. Geri çekilme yolları kesildi. Artık sadece savaşarak değil, stratejik deha ile kazanılacak bir safhadaydı mücadele. Komutanlar bir araya geldi, durumu değerlendirdi. Alınan karar netti: Düşman ya teslim olacak ya da tamamen yok edilecekti. Zaferin ayak sesleri artık tüm cephelerde yankılanıyordu.
++++
30 AĞUSTOS: KESİN ZAFER VE BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ
30 Ağustos 1922 Çarşamba sabahı, Türk ordusu Büyük Taarruz’u kesin ve kesin bir zaferle taçlandırdı. Bu son aşama, tarihimize “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak geçti. Düşman ordusu dört bir yandan kuşatılmış, ateş hatları arasında kalan birlikler ya yok edilmiş ya da esir alınmıştı. Kütahya düşman işgalinden kurtuldu. Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha edilmiş ya da teslim olmuş, geriye kalanlar ise üç ayrı grup halinde geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu kritik gelişmeler üzerine Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Yunan ordusunun kalan kısmını tamamen yok etmek için büyük bir plan yaptı. Mustafa Kemal Paşa’nın efsanevi emri gecikmedi: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
1 Eylül’de başlayan takip harekâtıyla Türk ordusu, düşman kuvvetlerini İzmir, Dikili ve Mudanya’ya doğru sürükledi. 2 Eylül’de Uşak’ta, Yunan ordusunun Başkomutanı General Nikolaos Trikupis ve 6.000 askeri esir alındı. Böylece 15 günde tam 450 kilometre yol kat eden Türk ordusu, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girdi. Yüzbaşı Şerafettin Bey Hükümet Konağı’na, 5. Süvari Tümeni öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık Dairesi’ne, 4. Alay Komutanı Reşat Bey ise Kadifekale’ye Türk bayrağını gururla çekti. 1 Eylül’de Uşak, 2 Eylül’de Eskişehir, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik, 7 Eylül’de Aydın, 8 Eylül’de Manisa düşman işgalinden kurtarılmıştı. Büyük Taarruz, milletin sonsuza dek özgür olacağının ilanıydı.
++++
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE GİZLİ HAZIRLIKLARIN SIRRI
103 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başlayan Büyük Taarruz, Türk milletinin zafer destanına dönüştü. 20 Temmuz 1922’de kendisine dördüncü kez başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa, işgalcilere karşı hazırlıklarını son derece gizlilik içinde yürüttü. Bu gizliliğin ardında iki kritik sebep vardı: Öncelikle, ihtiyaç duyulan cephane ve malzemeyi zamanında ve yeterli miktarda toplamak; ardından da savaşa katılacak asker sayısını maksimum seviyeye çıkarmak. Bu hazırlıklar sırasında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü ve Birinci Ordu Komutanı Nureddin İbrahim Konyar, gizli toplantılar yaparak taarruzun en ince ayrıntılarını planladı. O kadar ustaca yürütüldü ki, büyük taarruz öncesinde diplomatlara bir çay partisi bile verildi; düşman ve dünya gözleri bu hazırlıkların asıl amacından uzaklaştırıldı. Türk ordusu, yaklaşık 207 bin askerle mücadeleye katılırken, Yunan ordusunun gücü yaklaşık 225 bin askerle daha fazlaydı. Ayrıca Yunanlar, silah ve cephane bakımından da Türk ordusuna göre üstünlük sağlamıştı. Hava desteğinde ise Türk ordusunun gücü oldukça sınırlıydı. Tüm bu zorluklara rağmen, milli mücadelenin kahramanları zaferi kazanacak inançla ve kararlılıkla yürüdüler.
++++
İŞTE O GECENİN DETAYLARI: 26 AĞUSTOS’UN İLK SAATLERİ
26 Ağustos’un erken saatlerinde, sisin etkisiyle bir saat geciken topçu ateşi sabahın ilk ışıklarıyla birlikte başladı. Yaklaşık yarım saat süren yoğun bombardıman, Yunan mevzilerinde büyük tahribata yol açtı. Ardından piyade birliklerinin hızlı taarruzu, Tınaztepe, Belentepe ve Kalecik bölgelerinin kısa sürede geri alınmasını sağladı. Bu sırada cephe gerisine sızan süvari birlikleri, Yunan ordusunun İzmir-Afyon arasındaki iletişim hattını kesmeyi başardı. Düşman birlikleri geri çekilmeye başladığında, Türk askerleriyle Yunanlar arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk ordusu, düşmanı durdurmadan takip etti ve 27 Ağustos sabahı Afyon’a girdi. Afyon’un kurtuluşu, cepheye moral ve güç veren halk tarafından büyük coşkuyla karşılandı. Bu zafer, Yunan ordusunun demiryolu hakimiyetini kaybetmesine ve sıkışmasına yol açtı. Bu kanlı savaşta Türk ordusu yaklaşık 2.500 kayıp verirken, Yunan ordusundaki ölü sayısı 8 bini aştı. Ve 30 Ağustos 1922, yıllar süren Kurtuluş Savaşı’nın zaferle taçlandığı gün olarak tarih sayfalarına kazındı.
++++
RAHMET, SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ
Böylesine bir zafer yüreğimize sığmıyor, her gün kutlamak istiyoruz. Düşman işgalinden kurtarmaya çalışılan o günlerde vatanımızı canı pahasına koruyan başta Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aziz silah arkadaşları, gazilerimiz, şehitlerimiz, şanlı ecdadımız ve Yüce Türk Milletinin asil evlatlarını rahmet, saygı, özlem ve şükranla anıyoruz…
Nazım Hikmet de bu kutlu zaferi, ‘KUVAYİ MİLLİYE ZAFERİ’ diye şiirinde anlatmıştı. İşte o şiir ve dizeleri…
KUVAYI MİLLİYE’DEN
Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adini bilmiyordu
yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.
++++
Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.
BİN SELAM OLSUN KUVA-İ MİLLİYE KAHRAMANLARINA…
Kocatepe ile kalın…
Sevgiyle kalın… Umutla kalın…
YORUMLAR