Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ferhat YÜKSEL
Ferhat YÜKSEL

KADIN CİNAYETLERİ VE “BERGEN” FİLMİ

Türkiye gündemini yakından takip edenler bilir. Baş döndürecek şekilde gündemimiz yoğun…

O kadar konunun içinde hiç değişmeyen ve her geçen gün daha da vahşi bir biçimde karşımıza çıkan kadın cinayetleri, maalesef gündemdeki sıcak yerini koruyor. Son yıllarda kadın cinayetlerinin ürkütücü şekilde artması, toplumun vicdanında derin yaralar açtı. Neredeyse her gün medyada yer bulan kadınlara yönelik şiddet haberleri, artık sadece rakamlardan ibaret değil; her biri bir hayat, bir gelecek, bir umut… Bir anne, bir kardeş, bir arkadaş… Bu dünyanın güzel olmasını sağlayan kadınlar, günümüzde artık karanlığa savrulur hale geldi. Her gün yeni bir cinayet vakası… Psikolojisi bozulan, öfkelenen, boşanmayı hazmedemeyen, reddedilmeyi kabul etmeyen, aşırı kıskanç bireyler, kadınlara hayatı resmen zindan ediyor.

++++

FARKINDALIK MI, RİSK Mİ?

Kadına yönelik şiddet, Türkiye’de sosyokültürel ve yapısal nedenlerle ciddi boyutlara ulaşmış toplumsal bir sorun… Bu çerçevede medyanın ve sinemanın bu olguya yaklaşımı, toplumsal algıların şekillenmesinde doğrudan etkili. Özellikle şiddeti temsil eden yapımların hangi bağlamda ve nasıl sunulduğu, izleyiciler üzerinde dönüştürücü ya da pekiştirici etkiler doğurabiliyor.

Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı Türkiye’de, Bergen filmi yeniden vizyona girdi. Merhum sanatçı Bergen’in trajik hayatını konu alan film, özellikle kezzap saldırısı sahnesiyle kamuoyunda yeniden tartışma konusu olmuştu ve bende önceki köşe yazılarımda bu filmin trajik sonuçlar getirdiğini belirtmiştim. Kadın cinayetlerinin arttığı günümüzde, kötü bir örnek olacak sahnenin tekrar hafızalarda yer etmesi bana göre hiç doğru değil. Zira bu filmin vizyona girmesinin ardından öfkeli bireyler, tekrar harekete geçmiş ve sonrasında kezzap atılan kadınların içler acısı halini görmüştük.

Birçok kişi de filmi, kadına yönelik şiddetin görünür hale getirilmesi açısından önemli bulurken, bazı uzmanlar ve izleyiciler, bu tarz travmatik sahnelerin toplumsal etkileri konusunda endişelerini dile getiriyor. Özellikle kezzap saldırısının yeniden beyaz perdeye taşınması, şiddeti tetikleyici etkiler doğurabilir. Sinemanın güçlü bir anlatım aracı olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak bu gücün, travmalar üzerinde nasıl kullanıldığı, izleyici kitlesi ve sosyal bağlamla birlikte değerlendirilmek zorunda. Kadın hakları savunucuları, filmdeki şiddet sahnelerinin, benzer eğilimdeki bireyler için örnek teşkil edebileceğini, bu nedenle sanatın duyarlılık sınırlarını da gözetmesi gerektiğini savunuyor. Tartışmalar sürerken, ortak bir soru seslendiriliyor: Şiddeti yeniden ve yeniden anlatmak mı, yoksa bu döngüyü kıracak yeni yollar aramak mı?

++++

 

SANAT NEREDE DURMALI?

Bu gerçeklik karşısında sanatın, özellikle sinemanın nasıl bir pozisyon aldığı ya da alması gerektiği ise yeniden tartışılmalı. Geçtiğimiz dönemde vizyona giren ve yoğun ilgi gören Bergen filmi, Türkiye’de büyük ses getirmişti. Filmin başrolünde acılarla yoğrulmuş bir sanatçının gerçek yaşam öyküsü işlendi. Ancak bu hikâyenin merkezinde, ne yazık ki, bir “KEZZAP SALDIRISI” ve sonunda “BİR KADIN CİNAYETİ” var. Bergen’in hikâyesi, kuşkusuz toplumun kanayan bir yarasını ortaya koyuyor. Fakat bu filmin, kısa bir aranın ardından tekrar vizyona sokulması bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Bugünün sosyal atmosferinde, şiddet içerikli filmlerin nasıl algılandığı, özellikle de genç ve hassas bireyler üzerinde nasıl etkiler bıraktığı ciddi biçimde sorgulanmalı.

++++

BİR FİLM, BİR HABERDEN DAHA ETKİLİ OLABİLİR

Sanat güçlüdür. Bazen bir film, bir haberden daha etkili olabilir. Buradaki mesele sansür değil, hassasiyet. Sinema elbette her şeyi anlatabilir; ama bunu nasıl anlattığı ve ne zaman anlattığı çok önemlidir. Belki Bergen’in hikâyesi, farklı bir kurgu diliyle, şiddeti yüceltmeden ve “acıdan kahraman çıkarma” formülüne başvurmadan da anlatılabilirdi.

Evet, Bergen bir dramdır. Ve evet, bu ülkede çok sayıda kadın tıpkı onun gibi sistematik şiddete maruz kalmıştır, kalmaktadır. Ancak kezzap gibi insanlık dışı bir saldırı biçimini “hikâyenin doğal akışı” içinde göstermek, farkındalık yaratmanın ötesinde, bazı zihinlerde “meşrulaştırıcı” bir etki bile doğurabilir. Sonuç olarak, toplum olarak ruhen yorgun ve kırılgan bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte sanatın iyileştirici gücüne daha çok ihtiyaç varken, travmaları yeniden ve yeniden hatırlatmanın kime ne kazandırdığı sorgulanmalı. Kadınların yüzüne asit atanların hala aramızda dolaştığı bir ülkede, böyle bir hikâyeyi yeniden beyaz perdeye taşımak ne kadar etik ne kadar vicdani? İşte asıl cevaplanması gereken soru bu.

++++

YİNE Mİ AYNI ACI?

Bu ülkede bir kadının yüzüne kezzap atılması hala “HABER” olmaktan çıkmadı. Hala sokakta bir kadını konuştuğu, ayrılmak istediği ya da sadece var olduğu için öldüren adamlar var. Bergen. Evet, Bergen bir gerçek… Ama bu ülkedeki milyonlarca kadının da gerçeği. Bu film, o acıyı anlatıyor olabilir. Fakat artık anlatmak yetmiyor. Çünkü biz bu hikâyeyi zaten biliyoruz. Defalarca yaşadık, gördük. Kezzap… Bir kadının sadece yüzünü değil, hayatını da yok eden o korkunç madde. Bu eylemin sinemada bir kez daha, üstelik dramatize edilmiş bir biçimde gösterilmesi, gerçekten gerekli mi? O sahneler, bazıları için sadece bir “film karesi” olabilir. Ama şiddete meyilli biri için bu, bir “ilham” olabilir. Buna değer mi? Kadınların daha fazla hatırlatılmaya değil, korunmaya ihtiyacı var. Sanatın acıyı yeniden üretmesi değil, iyileştirmesi gerek.

ARTIK BAŞKA BERGENLER ÖLMESİN

Sevgiyle kalın… Umutla kalın…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

Verified by MonsterInsights