Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Veli CENGİZ
Veli CENGİZ

DEPREMDEN BİR KAÇ ÖYKÜ

Depremin yıktığı binalardan birinin göçüğünün üstünde bir çocuk 10-11 yaşlarında . Gazeteciler soruyor :

“ Ne arıyorsun?”

“ Ailemi, kardeşimi arıyorum!” diyor ve arkasından devam ediyor…” Ne olmak istiyorum biliyor musunuz?”

Onunla konuşmaya başlayan gazeteciler ve diğerleri cevapsız bir soruyla karşılaşmış gibi bön bön bakıyorlar!… Devam ediyor çocuk:

“ İnsan ne olmak ister

Kepçe olsam diyorum!…

Şu an olsam keşke;

Tek tek enkazları açsam…

Ulaşsam her birine

Sarsam kollarımı boyunlarına

Öpsem ….öpsem…öpsem…

Sonra da ailemi bulsam

Ağlasam!… Ağlasam… Ağlasam

 

TV ekranlarından filim izler gibi yürekleri yanarak izliyor Türkiye olayları…Bir bakıyorsun bir ilde sanki “ Tıp oynar gibi” sesler susmuş, hareketler durmuş , sadece gözler temas halinde, görevliler görev başında. Sanki maden ocağına girer gibi tüneller kazılmış, koridorlar açılmış, metrelerce uzaktaki 12 yaşındaki Abdulhalil  le ulaşılmış, sedye ile yukarı çıkarılmış. Bakışlar donuk, dil  tutuk , gözler aval aval çevreyi inceliyor…dışardakilerden bir alkış kopuyor!… İç güdüsel olarak el sallıyor Abdulhalil.  Bir şey söylemek istiyor sesi çıkmıyor sanki. Herkes onun anlamış put olmuş her bir insan. Sonra o konuşuyor : “ Simit!” Alkışlarla simit veriliyor, ısıramıyor bile!…

 

Isı termal kamera toprağın altında canlı olduğunu haber veriyor. Sesleniyorlar, değişik ses dalgaları gönderiliyor, yine geriye dönüş olmuyor. Görevliler termal kamerasını incelemeye alıyorlar…. Hiçbir eksiği yok, enerjisi ful.

Yerin altına bir daha  çeviriyorlar kamerayı ; canlı var, ister inan , ister inanma…insanlar yanılır ama bilim yanılmaz deyip, çağırıyorlar Zonguldak’tan gelen madencileri. Onlar açtıkları koridordan ulaşıyorlar ; bu bir çocuk. ulaşanlara da  konuşmuyor! Sedye ile çıkarılınca, hemen ayağa kalkıp kaçmak istiyor.

Çevredekilerden biri diyor:

“ Bu çocuk Suriyeli.”

Kalabalık arasında bulunan biri tanıyor çocuğu. Görevli :

“ Sorsana niye ses vermemiş bize?”

Soru soruluyor, Suriyeli çocuğun cevabı şu oluyor :

“ Suriyeli diye beni kurtarmazsınız, diye düşündüm.”

Ah be aslan yavrum. Sen bizim misafirimizsin. Gelen misafir nasibiyle gelirmiş. Sen daha çocuksun, tanıyamamışsın bu milleti. Yaradan ötürü ,  her yaratılan kardeşimizdir bizim. Anadolu ana gibi sizleri bağrına bastı. Anasız yaşanırmış da  vatansız yaşanmazmış! İnşallah en kısa sürede yurdunuza  döner, korkusuzca yaşarsınız…

 

Alman Kurtarma ekibi enkazın üzerinde.  Aşağıdan sesler duyuyorlar. Hızla çalışmaya koyuluyorlar. Kol gibi demirleri kesip, betonları kaldırıyorlar. Metrelerce aşağıda hayat üçgenine sıkışmış adı Zeynep olan bir kadını kurtarmaya çalışıyorlar. Tam o sırada küçük bir sarsıntı nedeniyle küçük bir kolon Zeynep Hanımı kapatıyor. Ekip Başkanı Dr. Daniel Lankers , Zeynep Hanıma ulaşmak için hem delik açıyor, hem de Türkçe birkaç sözcük öğreniyor…

Herkesin umudunu kestiği bir an bir ses duyuluyor :

“ Zeynep Hanım korkma! Ben Daniel Lankers korkma!”

Acayip korkma diyordu gelen ses! Bu sesi duyunca titremesi durdu , korkusu yok oldu bir köşeye sindi. içinden dualar okudu . huzur buldu, yaşama inancı tekrar geri döndü geldi sanki. Kulaklarında tatlı bir melodi gibi huzur veren, rahatlamasını sağlayan bir ses :

“ Zeynep Hanım, korkma. Ben Daniel Lakers.”

Bu sese deliciler yoldaşlık etti sanki. Biraz sonra Daniel Lakers, elini uzattı Zeynep Hanıma. Yırtıcı kuşların pençesi gibi yakaladı Lakers’ın elini Zeynep Hanım. Sürüne sürüne ikisi de açılan koridordan çıktılar.

Zeynep Hanımın gözlerinden iki damla yaş düştü yanaklarına. Kurtarıcısına sakince baktı, yarım bir gülümseme belirdi yüzünde… Şükran ve teşekkür ifade ediyordu bu gülümseme. Dinleri ayrıydı ama yürekleri insandı, el verdiler birbirlerine  hayat oldular…

 

Meksika kurtarma ekibi enkaz üzerinde dolaşıyordu gece gündüz, uyku nedir bilmiyorlardı. Ekibin içinde “ Proteo” isimli bir köpek vardı. Yerinde duramıyor, ekibe enkaz altında canlı bulunca havlıyor, nerede bir açık bulsa oraya giriyor, en kestirme ulaşma yerini tespit ediyordu sanki. Böyle çok canlı tespit etmiş ve kurtuluşunu sağlamıştı bir çok kişinin.

Enkaz üzerinde yine hırçınlaşıyor, zinciri asıldıkça asılıyor, sanki koparacak gibi oluyordu. Saldılar zincirinden ayrı onu. Köstebek gibi ayaklarıyla kazdı, kazdı bir oyuk buldu, daldı içine. Ekip bekledi çıkmasını, seslendiler :

“ Proteo … Proteo… Proteo…”

Sesler yutuldu yok oldu enkazın içinde . Ekip başkanı ağlıyordu için için…

“ O benim çocuğum gibiydi, onsuz nasıl yaşarım diye  feryat figan ediyordu.”

Meksika ekibi görevini  tamamlayıp memleketlerine dönerken “ Proteo”  Anadolu topraklarının olmuştu.

Kısa bir  süre sonra Meksika Meclisi toplanmış Proteo ‘yu “ Ülkesinin kahramanı” ilan  ediyor. Proteo , Türkiye’nin topraklarının da kahramanıydı ve öyle anılacak…

 

İnsanlara yaşı değil yaşadıkları öğretiyor hayatı…

Gaziantep , İslâhiye’den bir ana  ; adı Zehra. Deprem enkazı üstünde dolaşırken “ Beyaz bir gelinlik buluyor!, yakasına bakıyor Kızını baş harfi yazılı. Bu kızımın, daha üç ay önce gelin olmuştu. Zehra Ana, göçükler arasında rüzgar estikçe “ Beyaz bir bayrak gibi dalgalanan bir tül görüyor.” Bu, bu diyor kızımın gelinliğinin duvağı! Bulun kızımı bana diye haykırıyor.

Kızının baş koyduğu yastığı bulunuyor.

Yorganı bulunuyor…

Daha bir çok eşyası ama kızının kendisine ait hiçbir şeye ulaşılamıyor kurtarma ekibi.

Zehra Ana , feryat figan inletiyor göğü…:

“ Hiçbir şey bulamadınız , hiç olmazsa bir dişini bulup çıkarın bana!..”

Görevli :

“ Bulacağız sana söz. Enkazlar kaldırılırken ben hep burada olacağım, bulup sana ulaştıracağım. Namus şeref sözüm olsun Ana.”

Namus sözü verildi,

Şeref sözü verildi ama , maalesef  yerine getirilemedi!

Hayat buydu işte; kızının bir dişini bile kıskanıyordu anadan…

ANILARI UNUTMAYALIM

 

 

 

Verified by MonsterInsights