Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Diyabet hakkında merak edilenler

Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selvihan Beysel, diyabetin toplumda giderek artan bir sağlık sorunu olduğunu belirterek, hastalığın kontrolünde yaşam tarzı değişikliğinin önemine dikkat çekti.

Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma

Prof. Dr. Beysel, diyabeti ve diyabetik bireylerin özelliklerini anlattı: “İki diyabet tipi vardır. Tip 1 diyabet, vücudumuz insülin üretemediğinde, Tip 2 diyabet ise vücudumuz insülini düzgün kullanamadığında ortaya çıkar. Tip 1 diyabette, genetik ve çevresel faktörler, bağışıklık sisteminin yanlışlıkla vücudun normal dokularına saldırdığı bir durum olan pankreas beta hücrelerine karşı kronik otoimmüniteyi tetikler ve hücre kaybına neden olur. Böylece kandaki glikoz miktarını düzenleyen bir hormon olan insülinin eksikliği gelişir. Bağışıklık sistemi tarafından mikroplar ya da virüsler yerine vücudun kendi hücrelerine karşı geliştirilen otoantikorların varlığı, Tip 1 diyabetin tanısı için önemlidir. Tip 1 diyabetli bireyler, insülin yokluğundan dolayı, enerji elde etmek için karmaşık moleküllerin parçalandığı katabolizmaya eğilimli olduğundan, genellikle normal kilolu veya zayıftır. Tip 2 diyabetin, genetik temeli ise karmaşıktır. Dengesiz beslenme ile birlikte fiziksel aktivite eksikliği gibi çevresel faktörler, hastalığın gelişiminde etkilidir. İnsülin salınımındaki bozukluk ve insülin direnci de metabolik bozukluğa sebep olur. 40 yaş üzeri, kilolu, insülin direnci olan, tansiyon problemi, kalp damar hastalıkları ya da kolesterol bozukluğu olan bireylerde; diyabet gelişmesi riski yüksektir.”

DİYABETİN ÖNE ÇIKAN BELİRTİLERİ NELER?

Diyabetin belirtileri arasında aşırı susama, sık idrara çıkma, kilo kaybı, bulanık görme ve yaraların geç iyileşmesi gibi durumların yer aldığını söyleyen Beysel, tanı sürecinde açlık kan şekeri, tokluk kan şekeri ve HbA1c testlerinin büyük önem taşıdığını belirtti: “Çok su içme ihtiyacı hissetmek, sık sık idrara çıkmak, aşırı derecede açlık hissi gibi bulgular olabilir. Ayrıca, ağız kuruluğu, iştahsızlık, gece tuvalete gitmek için uyanmak, kilo kaybı, görme bulanıklığı, kaşıntı, el ve ayaklarda yanma gibi durumlarla da karşılaşılmaktadır. Ek olarak yaraların iyileşmesinde gecikme, sık infeksiyonlar ve bulantı da görülebilir.”

DİYABET TANISI NASIL KONULUYOR?

Diyabet belirtileri olan bireyde, rastgele ölçülen plazma glikozunun 200 mg/dl veya üzeri olması, tanı için yeterli değildir. Diyabet tanısı için farklı bir günde testler tekrarlanmalıdır. Kişinin açlık kan glikoz değeri 126 mg/dl veya üzeri veya tokluk kan (2. saat) glikozu 200 mg/dl veya üzeri ölçülmesi, diyabet tanısını netleştirebilir. Ayrıca Hb1Ac (hemoglobin A1c testi) değerinin %6.5 veya üzeri olması diyabette tanı testi olarak kullanılmaktadır. HbA1c değeri, kişilerin üç aylık glikoz seviyesini yansıtmaktadır.

DİYABETİN TEDAVİSİ NASIL YAPILIYOR?

Tedavi sürecinde ilaçların tek başına yeterli olmadığını ifade eden Prof. Dr. Beysel, “Beslenme düzeni oturtulmadan ve günlük hareket miktarımızı artırmadan diyabet tedavisini sadece ilaçlarla kontrol altına almamız mümkün değildir. Diyet ve egzersizle yaşam tarzı değişikliği olmadan, diyabet tedavisi olmaz. Beslenme düzeni olmadan, günlük hareket miktarımızı artırmadan yani haftada en az 150 dakikalık orta yoğunlukta egzersiz yapmadan, diyabeti kontrol altına almamız mümkün değildir. Diyabetli bireylerde egzersiz planlanması yapmadan önce, kardiyovasküler riskler ve nöropatisi olup olmadığı değerlendirilmelidir. Egzersiz yoluyla verilen kilolar, diyabet gelişimini önlemede faydalıdır. Tip 1 diyabet için kalıcı tedavi, insülin üreten beta hücrelerin yerine konması ile mümkün olabilir; ancak beta hücre nakli ile günümüzde uzun vadede başarılı sonuçlar alınamamıştır. Tip 1 diyabetin temel tedavisi, insülin kullanımıdır. Özellikle fizyolojiyi taklit etmek için, yoğun insülin tedavisi uygundur. Bu tedavi, prandiyal (tokluk şekerine etkili) ve bazal insülin (açlık şekerine etkili) tedavisi ile gerçekleştirilir. Tip 1 diyabetli hastada yaşam tarzı bozukluğu ile kilo alımı olursa, insülin direnci eşlik edebilir. Bu durumda tip 1 diyabetli bireyin insülin tedavisine metformin eklenebilir. Metformin dışındaki diğer oral antidiyabetik ilaçların yani hapların, kullanım endikasyonu yoktur. Tip 2 diyabetin ortaya çıkışına yol açan kilo alımı, hareketsizlik ve yeme bozukluğunun düzeltilmesi, bazı diyabetik hastalarda hipergliseminin ilaçsız kontrolünü sağlayabilir. Ancak insülin ihtiyacını artıran durumlarda veya metabolik cerrahi sonrası ortadan kalkan ilaç ihtiyacı, zamanla tekrar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, bireydeki insülin salınım bozukluğu veya metabolik bozukluk tümü ile düzelmemektedir. Tip 2 diyabetin tedavisinde yaşam tarzı değişikliği ve ilaçlar ile amacımız, glisemik hedefe ulaşılmasıdır. Hastalığın değişkenliği ve ilerleyici olması nedeniyle zamanla bireyselleşmiş kombinasyon tedavilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılmakta olan diğer ilaçlar ile şeker kontrolü sağlanamazsa, insülin tedavisi önemli bir seçenektir. Açlık kan şekeri kontrolünde etkili olan bazal insülinler ve diyetle alınan glikozu kontrol altına alan prandiyal insülinler kullanılabilir. İnsülin tedavisinde hastanın ihtiyacına göre, bazal veya karışım insülinler tercih edilebilir” dedi.

DİYABETLİLER NASIL BESLENMELİ?

Beysel, diyabetli bireylerin beslenme alışkanlıklarını diyetisyen desteğiyle planlamaları gerektiğini belirterek, şu önerilerde bulundu: “Yaşam tarzı değişikliği içinde yer alan doğru beslenme, diyabetle ilgili tedavinin temelini oluşturur. Tüm diyabetlilerin, diyetisyen görüşü alarak bireysel ihtiyacına uygun beslenme eğitimi alması gerekir. Kilolu bireylerde hedefimiz en az %5 ve üzerinde kilo kaybıdır. Enerji gereksiniminin %45-60’ı karbonhidratlardan, %20-35’i yağlardan ve %10-20’si proteinlerden karşılanmalıdır. Enerjinin < %30’unun yağlardan, < %7’sinin doymuş yağlardan ve trans yağ alımının < % 1 olması önerilir. Etkin bir beslenme eğitimi, HbA1c değerlerinin %1-2 oranında azalmasını sağlar. Son dönemlerde karbonhidrat kısıtlı ketojenik diyetler, başlangıçtaki olumlu etkiyi 3. aydan sonra kaybeder ve uzun vadede bireye zarar verecek değişikliklere neden olabilir. Diyabeti önlemek için porsiyonları küçük tutmak, fazla karbonhidrat içeriğinden kaçınmak, endüstrileşmiş gıdalardan uzak durmak ve Akdeniz tarzı beslenmek önerilebilir.”

Verified by MonsterInsights