Mütevazi bir ailenin dört çocuğundan biriydi yılların öğretmeni. Annesi Anadolu kadınını tüm özelliklerini taşırdı; sessiz ve sakin. Erine bağlı, saygıda ve sevgide hiç kusur etmeyen, kızlarını “Cumhuriyet Kızları” olarak yetiştirmek için varını yoğunu ortaya döken, eli öpülesi bir kadın.
Baba dağ gibi, sırtını yasladığın, umudun yeşermesi için kız-erkek fark etmeden, birey haklarını koruyan babaların hası bir baba. Gözlerinin çakırlığı, saçlarının ipek gibi oluşu, gençliğinde kızların rüyasını süslermiş. Ama O, Lütfiye kızı eş olarak seçmiş ve çok da mutlu olmuşlar. Dört çocuğu mutluluklarının meyvesi gibiymiş. En büyüğünden, en küçüğüne kadar sevgiyle kucaklarmış eşler. Hiç ama hiç kem söz söylememişler yavrularına…
Kızların en küçüğü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne gitmiş. Ders görülen amfilerde en önde oturan, hiçbir dersi kaçırmayan, çalışkan bir öğrenciymiş küçük kız. Zamanında okulunu bitirmiş, Afyon’a atanmış. Babasında bir sevinç, bir gurur, bir mutluluk tarifi imkansız!… “Haydi bin faytona!” demiş. “Hayır olmaz, ben kendim giderim” dediyse de ikna edememiş babasını küçük kız. Baba bir türkü tutturmak istemiş, küçük kız engel olmuş “Burası şehir, uluorta türkü söylenmez ki” deyip, söyletmemiş babasını!
Okulun önüne geldiklerinde baba “Haydi geldik! Sen dersini bitirince buraya gel, ben beklerim.” Kızının ardından uzun uzun bakmış, sonra ellerini açarak “Şükretmiş Allah’a “Kız müdürün kapısı önüne gelmiş, içerinin kalabalık olduğunu görmüş, cesaret edip de içeri girmemiş. İçeride bulunanlar birer, ikişer çıkmışlar. En sonunda müdür çıkmış, kapının önünde bekleyeni görünce “Kızım, zil çaldı sen dersine niye girmedin, haydi bakayım sınıfa” deyince; “Ben yeni atanan öğretmenim” diyememiş, ayrılmış kapının önünden.
Okulun önünde babasını bekler görünce “Bu saatte dersim yokmuş” deyip eve dönmüşler. Sonra kendi kendine okula gidip gelmiş küçük kız.
Kimi zaman öğrenciler çok kızdırmışlar öğretmenlerini. Her zaman sinirlerine hakim olmuş. Kendi öğrenciliği gelmiş hep aklına, yutkunmuş, bir şey söyleyememiş onlara. Müdür Yardımcısı olmuş, müdürün değil, öğrencilerin yardımcısı olmuş sanki! Onların hatalarına hoş görüyle bakmış. Dertlerini dinlemiş, çözümler üretmiş…
Öğretmen, elleriyle alın yazımızı yazar sanki. Kop koyu karanlıkları bilgisiyle aydınlatır. Yüreklerinde ne kötülük, ne karamsarlık, ne de kin bulunur. Sevgiyle, iyilikle, bilimle doludur onun yüreği.
Benim de öğretmenim olan küçük kız, öğretmen değince bende şu nitelikleri uyandırır:
Baktığı zaman berrak görür benim öğretmenim.
Dinlediklerini iyi duyar benim öğretmenim.
Görünüşü çok sıcaktır öğretmenimin.
Davranışları saygı yüklüdür benim öğretmenimin.
Konuşmaları doğrudur. Yalan söylemez, aldatmaz insanları.
İşlerini hep ciddi yapar öğretmenim.
Adaletli düşünür her zaman.
Sevgiyi en çok O, verir öğrencilerine.
Bu sene 24 Kasım’da öğretmenimizle beraber olacağız “Polis Moral Eğitim Merkezi’nde.” Tabi diğer öğretmenlerimizde olacak… Hep beraber çok mutlu olacağız. Onlar, yılların öğretmenleri. Uzak illerden gelen arkadaşlar, sağ olsunlar, var olsunlar.
Mutlu kalınız…

YORUMLAR