19 Mart 2025 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu’nun, Adliyeye çağrılması ve tutuklanması! Yörük Göçü Yolda düzülür misali, tutukluluğa gerekçe ve belgeler sonradan toparlanmaya çalışılıyor daha.
İmamoğlu, Silivri Cezaevine doğru yol alırken, arkadaşı CHP Genel Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Saraçhane’deki binasında kendine kalacağı bir ayarlıyordu; arkadaşım cezaevinde yatarken, ben evimde huzur içinde olamam diyerek, bol koltuklu bir odayı kendine yurt edindi.
Tavşan uykusu misali “Yarı uyur uyanık” orada kaldı hep. Belediye personeline moral oldu kaldığı bir hafta süresince. Ekrem beyin eşi Dilek Hanıma ve çocuklarına “İyi amca!” örneğini onlara ve tüm topluma gösterdi…
“Turpun büyüğü, küçüğü” derken art arda soruşturmalar açıldı, ardından tutuklamalar gerçekleşti ne acı! Acıda olsa ateş düştüğü yeri yakar misali aileler perişan oldu. Özgür bey, onların can suyu, can yoldaşı oldu. Oradan oraya koşturdu durdu yılmadan.
Tüm bunlar yaşanırken, 6 Haziran günü Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ferdi Zeyrek’in olayı düştü bültenlere; elektrik çarpması nedeniyle kalbinin durduğu, ölümle pençeleştiği duyuruldu istemeye istemeye…
CHP Genel başkanı sn. Özgür Özel, tüm programlarını iptal ederek hastanede aldı soluğu. Doktoruyla konuştu, sözsüz gözleriyle baktı doktor ona. Özgür Bey, kendisini bekleyen basın mensuplarının karşısına çıkıp, “Beynimin ve kalbimin, ruhumun yarısını kaybettim ama umudumu kaybetmedim, dua istiyorum herkesten derken, kendisi duaya başlamıştı çoktan….
Yine uykusuz kara geceler ona düşmüştü; üç gün hiç uyumadı! (bire iki, ikiye üçüncü gün eklenince) çok sevindi ama 9 Haziran 2025 günü saat 17.05’i gösterdiğinde çok sevdiği çocukluk arkadaşını kaybettiğini öğrendi ama dimdik ayaktaydı. Eşi Nurdan Zeyrek kızları Nehir, Elif ve Zeynep sığınılacak kucak olarak Onu bulmuşlardı.
Özgür Bey, çok sevdiği arkadaşına son görevleri de vardı ihmal etmedi onları: Kendi elleriyle yıkadı can arkadaşını gülsuyu ile… Derin kazdılar mezarını atlayıverdi arkadaşından ayıran çukura. Tutmayan elleri tutar oldu, bıraktı Ferdi Zeybek’i kara toprağa. Tahtaları güzelce yerleştirdi çukura, tam hasırla kapatacaktı tahtaları; Zeynep’i gördü elinde bebeğiyle. Son armağanını çok sevdiği babasına vermek üzereyken, duraladı olmaz dedi Zeynep’ e Nurcan Anne. İki karanfil verdiler küçük kıza, onları vermek istedi can babasına. “At” dedi Özgür Bey. Karanfiller incinmesin diye hava kaptı onları. Usulca toprağa dikti, karanfil kokacak burası dedi, avuçlarıyla doldurdu çukuru.
Ferdi Beyin büyük kızı mezar başından ayrılırken:
“Baba, söz vermiştin beni üniversite sınavına götürecektin! Şimdi kim götürecek beni?” dediğinde “Tabi ki ben götüreceğim…” diye gür bir ses çıktı ortaya, kimdi diye soran olmadı!
“Ne rozet
Ne ünvanlı
Olmaya gerek vardı
İnsan olmak.” kafiydi.
O gün, götürdü Nehir’i sınava, bekledi sınav sonuna kadar bahçede halkla birlikte.
Ferdi Zeyrek’i şuydu bence:
“Karaları sevmeyenlerin gönlünde ak olsaydım
Kuru simit yiyenlerin bağrında ses olsaydım
Halı dokuyana ipek, sarı kıza ak gelinlik olsaydım
Okuyana kitap, dergi sevene saz olsaydım
Fırça olsaydım çizene, kalem olsaydım yazana
Barışa bayrak açana, çırılçıplak kavgada
Ferdi Zeyrek gibi delikanlı bahar olsaydım.”
Özgür Özel gibi de “vefalı” dost olsaydım diyelim, yazıya noktayı koyalım.