Merhaba bu hafta yapay zekanın şirketler üzerindeki etkilerini çalışma hayatındaki değişimlerini ele alacağız.
Son dönemde teknoloji dünyasında dikkat çekici bir tabloyla karşı karşıyayız. Küresel ölçekte binlerce çalışanın işten çıkarıldığı bir süreç yaşanırken, yapay zekâ yatırımları aynı hızla artmaya devam ediyor. İlk bakışta çelişkili gibi görünen bu durum, aslında teknolojinin yön değiştirdiğini gösteriyor.
Google, Meta, Amazon gibi küresel şirketler ciddi küçülmelere giderken; aynı şirketler yapay zekâ altyapılarına ve büyük dil modellerine milyarlarca dolar yatırım yapıyor. Bu tablo artık Türkiye’de de hissedilmeye başlandı.
Kriz Değil, Yeniden Yapılanma
Yaşanan süreç bir çöküşten çok yeniden yapılanma olarak okunmalı. Pandemi döneminde hızla büyüyen teknoloji şirketleri, dijitalleşmenin kalıcı olacağı varsayımıyla büyük istihdam yarattı. Ancak pandemi sonrası normalleşme, artan maliyetler ve ekonomik belirsizlikler bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösterdi.
Türkiye’de de benzer bir tablo var. E-ticaret, yazılım ve dijital hizmet alanlarında faaliyet gösteren bazı şirketler son iki yılda kadrolarını daraltırken, yapay zekâ ve otomasyon projelerine yatırımı artırdı. Özellikle bankacılık ve telekom sektöründe müşteri hizmetleri, veri analizi ve operasyonel süreçlerde yapay zekâ kullanımı hızla yaygınlaşıyor.
Yapay Zekâ Neden Tercih Ediliyor?
Şirketler açısından yapay zekâ sadece bir teknoloji değil, aynı zamanda güçlü bir maliyet ve verimlilik aracı. Yazılım geliştirme, çağrı merkezleri, içerik üretimi ve raporlama gibi alanlarda yapay zekâ, daha az insanla daha hızlı sonuç alınmasını sağlıyor.
Türkiye’de birçok banka, müşteri temsilcisi ihtiyacını azaltan yapay zekâ destekli dijital asistanlara yönelmiş durumda. Benzer şekilde medya ve reklam sektöründe içerik üretimi, çeviri ve video kurgulama süreçlerinde yapay zekâ kullanımı artıyor. Bu durum, özellikle orta seviye pozisyonların risk altına girmesine neden oluyor.
İnsan Yerine Algoritma mı?
Asıl kırılma noktası burada. Şirketler artık “insanla büyüme” yerine “sistemle büyüme” modelini benimsiyor. Yapay zekâ, yorulmuyor, izin istemiyor ve aynı işi sürekli aynı kalitede yapabiliyor. Bu da insan kaynağını, özellikle tekrar eden işlerde, ikinci plana itiyor.
Türkiye’de yazılım ve IT alanında çalışan birçok genç profesyonel, bu dönüşümü yakından hissediyor. Bazı pozisyonlar ortadan kalkarken, yapay zekâ ile çalışabilen, onu yöneten ve denetleyen yeni uzmanlık alanları ortaya çıkıyor.
Gelecek Kimin İçin?
Yapay zekâ büyürken herkes için iş alanı daralabilir; ancak uyum sağlayabilenler için yeni fırsatlar da doğuyor. Veri okuryazarlığı, yapay zekâ denetimi, etik, siber güvenlik ve stratejik planlama gibi alanlar hem dünyada hem Türkiye’de önem kazanıyor.
Buradaki kritik soru şu: Eğitim sistemi ve kamu politikaları bu dönüşüme ne kadar hazır? Eğer bu değişim yönetilmezse, yapay zekâ verimliliği artırırken işsizlik ve gelir eşitsizliği gibi sorunları derinleştirebilir.
Konuyu topladığımızda teknoloji şirketleri küçülürken yapay zekânın büyümesi bir çelişki değil; yeni dönemin doğal sonucu. Asıl mesele, bu dönüşümün insanı dışlayan mı yoksa insanı yeniden konumlandıran mı bir yapıya evrileceği.
Yapay zekâ hızla ilerliyor. Ancak asıl belirleyici olan, bu hıza toplum olarak ne kadar ayak uydurabildiğimiz nasıl uyum sağladığımız olacaktır.

YORUMLAR