Geçmişte yazdığım bir yazı aklıma düştü! Kahramanlar niye şehit oldu diye sormadan edemedim. Haklımıyım?
Yazın tatil günlerimi geçirmek için DİDİM e giderim. Aydın’da otobana girdin mi? trafik azalır. Yolun sağ şeridine geçer, hız yapmadan yol alırım. Yolun sağı ve solu zeytin ağaçları, incir ağaçlarıyla şerit halinde dizilmişler sanki. Havanın sıcaklığını otobanda hiç hissetmezsin. Radyonda da güzel bir müzik çalıyorsa, yol almanın keyfi bir başka olur…
Sazlıköy ilk yerleşim yeridir içinden geçtiğin. İnsanlar traktör üzerinde hep tarlalarına, bağlarına giderler ve dönerler…Söke’ye girmeden önce sağ tarafta Selvi ağaçlarının bol olduğu bahçeli bir alanda bülbül sesleri kulağına gelmeye başlayınca, içinden duamı okuyayım, Afyon’un selamını söyleyeyim diye bahçe kapısından içeri girer, 2003 yılından beri geçerken yaptıklarımı yapmak isterim.
Selamımı söyledim, duamı ettim içim huzur doldu!.. Gözlerimi kapadım, geçmiş günler gittim. İçimden “Ben niye her yıl buraya uğrarım?” diye sordum. Vicdanım “Doğru olanı yapıyorsun, Vatana, millete hizmet edenler unutulmaz! Bir vefa borcudur yaptıkların…” hissettim. İnsanlar için “Hafıza-ı beşer nisyanla maluldür” sözü söylenir, yani insan çabuk unutur. İnsanlar belki çabuk unutur ama, vatana, millete hizmet edeni asla unutamaz.
Bağlasan koltuğunda oturtamadığın, sporun her türlüsünü en iyi yapan, halkın arasında onunla birlikte yaşayan, sorunların çözümümü merkezden beklemeden, kendi yapabileceğini hemen yapan, merkezi hükümete de yol gösteren Süper bir hizmet adamıydı. İlk görev yerlerinin birinde tarlasından yol açtırmayan çiftçiye, Traktöre atladığı gibi mısır tarlasını darmadağın eden, yol açan, siyasilerin baskısına aldırmadan, vatan için her şeyi göze alabilen bir yöneticiydi O.
Tokat’a ataması yapılacağı zaman Cumhurbaşkanı Kenan Evren’de “36 yaşında daha çok genç” diye veto etmişti. Altı ay sonra aynı göreve atanır, 60 yıldır yapılan hizmetten daha fazla hizmet eder Tokat’a. (3000 Derslik ve Sağlık Ocağı) Sosyal hizmetleri şimdi yapılanlara yol göstericilik yapmıştır: Kapalı alanda sigara içmeyi yasaklamış, içki ve bira içmeye sınırlamalar getirmiştir, kahvelerde kağıt oyununu yasaklamıştır.
Erzincan’da 9 yıl çalışmıştır. Başpınar köprüsünün yıkılması 18 köye yokluğu, terörü getirmiştir. Terörle en etkin mücadeleyi ilk önce O vermiştir. İlin imkanlarıyla, yapılmaz denilen köprü yapılmış, götürülemeyen hizmetlerin en alası verilmiştir.
1989 da Aydın’a görevlendirilir. Kulağına Nazilli Devlet Hastanesi’nde pis kokular gelir. Hemen tebdili kıyafetini giyer, Başhekime muayene olmak ister. Başhekim bir kıyafetine bakar “Ben bugün bakamam, çık dışarı!”…. ”Ama ben çok hastasıyım” dese de muayene etmez Başhekim. “vatandaşı sağlığına kavuşturmak” göreviniz değil mi dese muayene olamaz. Ertesi gün resmi araçla hastaneye döner. Doğruca Başhekim odasına. Başhekim görevden alma yazısını okur, şafak atar ama, işlem tamamdır; geri dönülmeyecektir artık.
Yine Aydın’da görev yaparken trafik polislerinden “Rüşvet alıyor” diye şikayetler geliyor. Hemen tebdili kıyafet, bir traktör göreve hazır. Biner traktöre bir kavşağa doğru yol alır. Kırmızı ışık yanmaktadır, aldırmadan geçer traktör. Polisler ışık sonrası durdururlar. Traktörde bulunan kişi benim tarlada işim var, yetişmem gerekli der, ehliyet istenir, ehliyet cüzdanının arasına koyduğu parayla birlikte uzatır polise! Sonrası tamamdır, ispata gerek yoktur.
Ben bunları düşünürken 11-12 yaşlarında bir çocuk mezarın üstünde türemiş otları çapalarken gördüm. “Sen kimsin, adın ne?” diye sordum. Hiç konuşmadan işini yapmaya devam etti. “Ben matematik öğretmeniyim, Söke’ye tayinim çıktı” dediğimde, çapayı bırakıp yanıma geldi. “Nereden geldiniz?” diye sordu. “Afyon’dan geldim, Valime selam getirdim, dua ettim” deyince, sizde “Afyon’a selam götürünüz” deyiverdi.
Genç çocuğun selamını önce Rahmetli Recep Yazıcıoğlu gibi vatanı için canlarını veren: Adnan Kahveci’ye, Muhsin Yazıcıoğlu’na, Eşref Bitlis’e, Gaffar Okkan’a iletiyorum. Ruhlarınız Şad olsun, tüm Türkiye’nin kahramanlarına selamı var.
Mutlu Kalınız…