Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Akarçay
Murat Akarçay

RAHMAN VE RAHİM OLAN “OKU” DEMEDİ Mİ? PAS GEÇME MUHAKKAK OKU; AFYONKARAHİSAR

RAHMAN VE RAHİM OLAN “OKU” DEMEDİ Mİ?

Vesselam, Rahman ve Rahim olan ALLAHIN Kutsal Kitabı, “ Kuran-ı Kerim OKU ” diye başlamıyor mu? Biz neden okumaktan vazgeçtik o zaman?

Güvendiğimiz, arkasında sınırsızca gönül ve sonsuz sevgi verdiğimiz bir değeri her yönüyle önce tanımalıyız. Bu değer isterse tarihe yön veren bir lider mesela Mustafa Kemal ATATÜRK, isterse bir siyasi düşünce Sağcılık, Solculuk, Muhafazakârlık, Milliyetçilik, isterse bir sanatçı, Ferdi, Orhan, Müslüm, isterse spor kulübü Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray vs olsun hiç fark etmez.

Bir insan değer verdiği bir özü tutarsızca severken kesinlikle onu tanıyacak anlayacak ve idrak edecek. Kısaca sevmeye vakit ayırdığı gibi tanımak için okumaya ve araştırmaya da kesinlikle vakit ayıracak. İşte o zaman sevdiği değerin karşılığını bilerek sever. Bir değeri körü körüne, ölümüne, özünü bilmeden hangi zorlukları aştığını ve nelerden geçtiğini bilmeden sevmek ancak o değere zarar verir. Biz Ülke olarak önceden bu rotada ve genetik kod içindeydik, böyleydik.

RAFA KOYDUKLARIMIZ O KADAR ÇOK Kİ

Gazete, Kitap Okumayı ve Kütüphanelerde araştırmayı rafa koyduğumuzdan beri; hayatımıza giren ileri teknolojinin esiri olmaya başladık. Önce yavaş yavaş öğrendik kullanmayı sonra bir süreç oldu Sosyal Medyada beğeni ve yorum hastalığına kapıldık hala da öyleyiz. Buda yetmedi, cep telefonu oyunlarında sınırsız vakit harcayan insanlar olarak A Sosyal Toplum sayısında On Milyonları aştık.

Teknolojiyi ne yazık ki yukarıda bahsettiğim bu iki kavram üzerine kuran bir toplum olup çıktık. Aslında o teknoloji, Dünyadaki tüm bilgiler ve kitapları bir tık yakına kadar getirmişken, bu güzelliği kullanmayı büyük bir kesim hiç gerek görmedik. Doğru kullanan az insanda devede kulak kaldı.

HADİ HAKSIZSIN MURAT DEYİN!

Gerçek olan ne biliyor musunuz? Biz değil, bizden sonraki nesil ne olacak?  Düşünün mesela şimdi. Bir dönemin çoğu İlkokul-Ortaokul Mezunu olan büyüklerimiz dergi, kitap, gazete ne geçerse ellerine okuyorlardı. Gazetelerin bulmaca sayfaları ve spor sayfaları için evlerinde kavgalar çıkıyordu. Bir önceki kuşakları da bugün antika diye baktığımız gaz lambalarının ışığında kitap okuyarak bu memleketin aydın nesli olsun hayalinin temellerini atıyorlardı. Biz ise bugün yarım saat elektriğin kesilmesine dahi tahammül edemiyoruz değil mi? İşte onların bizden farklı olmalarının sebebi buydu.

O NESLİN HER BİRİ BİRER BİLGEYDİ

Dikkat edin o nesil cahil kaldık, okuyamadık, imkânlar azdı mütevazılığını hiçbir zaman dillerinden düşürmediler ama aslında hepsi birer BİLGE insandılar. Bugün bize bakın çoğumuz bomboş olduğumuz halde bu mütevazılığı ne yazık ki yapamıyoruz. Merak etmeyin bizden sonrakiler hiç yapmayacak çünkü armudu dibine düşürme noktasında oldukça gayet iyiyiz.

O NESİL BAMBAŞKAYDI

Onun için şu anda yaşı 40-50-60 ve üstü olan birçok nesil; Babam farklıydı, Annem bambaşkaydı, Dedem yaman adamdı, Ninem sapasağlam dağ gibi kadındı diyorlar. İşte 1920-1930-1940-1950 nesli onun için farklıdır. Çünkü kitapların toplandığı, yasaklandığı, yokluğun cirit attığı dönemlerde bile kitapları çatılarda, bodrumlarda sakladılar ama her ne olursa olsun okumaktan vazgeçmediler.

YA PEKİ BİZ;

Yukarıda bahsettiğim nesil, her fikri okudu, okuyarak analiz yeteneğine sahip oldu, kendilerince doğru olanı anladı ve kendilerine yetecek kadar aydın bir nesil oldu. Kısaca, onların başarı sırrı kısıtlı imkânlarda, kendilerini geliştirmek için çabalamalarıydı, biz ise kısıtsız imkânların arasında A Sosyal bir toplum olma noktasında körü körüne hızlı adımlarla yol alıyoruz.

TEKNOLOJİNİN HİÇMİ SUÇU YOK DİYENLERE

Buraya kadar tamam doğru diyorsun ya peki böyle olmamız da gelişen teknolojinin hiç suçu yok mu diyenlere de şu cevabı vereyim. Japonya’ya bakın, Dünya’da en çok basılı gazete tiraj sayısı onlarda. Düşünün bugün en yüksek teknolojinin mucidi Japonya değil mi?. Mesela, günlük Gazeteleri kendi Ülkelerinin ürettiği son teknoloji  ve onlar için oldukça ucuz olan cep telefonlarından okumuyorlar. Mürekkep kokusunun kâğıda sindiği Gazetelerden okuyorlar.

ABD YE BAKALIM

Öte yanda, Dünya’nın en büyük teknolojisi ithalat ve ihracatçısı 300 Milyonluk ABD’de, yılda 7 Milyardan fazla kitap, dergi ve gazete basılıyor ve satılıyor. Bir adam kitap çıkartıyor, gece yarısı kitabevinde kuyruklar oluşuyor. Bizde ne oluyor peki?  Ne olacak, bir telefon markası en son modeli satışa çıkarıyor ve o gece teknoloji mağazası önünde kuyruğa giriliyor. Hatta kuyrukta yapılan kavgaların haddi hesabı da olmuyor. Hadi bana yanlışsın deyin.

BİZ NEYİN PEŞİNDEYİZ? BURASI ÇOK ÖNEMLİ

Biz hala Yapay Zekâ Destekli Haber Çağı Toplantılarında robotik çağı konuşuyoruz. Bunları icat eden Ülkeler özlerine bile sokmazken, geleneklerinden ödün verdirmezken; biz merakla hayallerini kuruyoruz. Yapay Zekayı bulan Ülke olan ABD de günde 48. 5 Milyon Adet ve teknoloji zirvesinin sahibi Japonya da  günde 70.4 Milyon Adet Gazete basılıyor, satılmayan iadelerin toplamı sadece yüzde 1.5. Türkiye de günde toplam 2 Milyon Gazete basılıyor iade yüzdesini yazmayacağım çünkü bir Gazeteci olarak ben utanıyorum özür dilerim. Haklıysam haklı, haksızsam haksızsın diyebilirsiniz.

HAYDİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BEKLİYORUM

Cep telefonumun kayıtlı olduğu okuyucularım bana kısa düşüncelerini watshaptan yazarak iletebilirler. Olmayanlar İnstagram arama butonuna tıklayarak “muratakarçay73” yazarak oradan bana ulaşarak yorumlarını paylaşabilirler. Hiçbir kişinin isimlerini paylaşmadan gelecek yorum ve düşünceleri sosyal medya hikâyelerimde yayınlayacağım. Hadi hep birlikte biraz beyin fırtınası yapalım ki gerçekten bu konuda istişareye ihtiyacımız var. Fikir, fikirdir ve akıl, akıldan üstündür.

OSMANGAZİ  AFYON TEDAŞ’A MÜSAADELERİNİZLE SORALIM

Çok sevdiğim bir dostum Nevşehir’de yaşıyor. Günü birlik bir işi nedeniyle geçen hafta Kütahya’ya gelmiş. Aynı gün Nevşehir’e dönüşü de geç saat olduğu için beni aramamış. Ertesi gün telefon açarak şunları söyledi bana. Nevşehir’den, Kütahya’ya giderken sabaha karşı geçtik Afyon’dan. Dönüşte gece geçtik ama o kadar zorlandık ki Çevre Yolundan anlatamam dedi.

Bende hayırdır Türkiye’nin en rahat çevre yollarından birisine sahiptir Afyonkarahisar ne oldu dedim. Dostum anlatmaya başladı. Özdilek kavşağından, Otogar kavşağına kadar sorun yoktu ya da o güzergâhta yoğun yerleşim yerleri ve ticari işletmelerin ışıkları olduğu için fark etmedik bilmiyorum.

Ama Otogar Kavşağından sonra Konya viyadük ayrımına kadar ki yol üzerinde refüj ortası Aydınlatma Lambalarının bir kısmı yanıyor, bir kısmı yanmıyordu. Yanmayan noktalar yerleşim yer ışıklarına mesafeli olunca birden ışıklı yoldan hızlı bir şekilde karanlığa düşüyorsun, sonra tekrar ışıklar var, sonra tekrar sönük ışıklarla Konya yolu viyadüğüne geldik. Alan öyle bir nokta ki birden kısa fardan uzun fara geçiyorsun. Karşı şeritten gelende de yakıyor gözler kamaşıp kalıyor. Yıllardır gelip geçtiğim Afyon Çevreyolun da ilk kez bunu gördüm sen farkında değil misin dedi bana.

Bende, kendi üzerimden terzi kendi söküğünü dikemediği gibi sanırım söküğü de görmüyor da olabilir diyerek yarın akşam bakacağım dedim. Ertesi akşam dediği güzergâhı başlı başına geçtim hatta İscehisar-Ankara yoluna da indim aynı dostumun dediği gibi olduğunu gördüm.. Refüj tepe lambalarının bir kısmı yanıyor, bir kısmı sönük şekilde bir fotoğrafla karşılaştım. Sürekli kullananlar farkındadır mutlaka tabi ki.

Bu doğrultu da Çevre Yolu üzerindeki anlattığım güzergah üzerinde refüj yol aydınlatma lambalarının bir kısmı neden yanıyor ve bir kısmı neden sönük sorusunu sayfamızın siz değerli okuyucuları ve İlimiz adına Osmangazi Tedaş Afyonkarahisar İl Müdürlüğümüze müsaadeleriniz doğrultusunda ileterek Makamlarının yazılı ya da sözlü bizleri aydınlatması noktasında yapacakları açıklamayı önümüzdeki hafta sayfamızdan ileteceğimiz bilgisini işbu bu satırlar aracılığıyla paylaşmak istiyorum.

İlimiz Çevre Yolu çok önemli bir çevre yolu olup, Türkiye’nin kilit kavşaklarına ev sahipliği yapıyor. Çevre Yolundan gece araçlarıyla geçen belki de binlerce insan Afyonkarahisar’dan ilk kez geçiyor ve görüyor. Bu nokta da ilk kez geçenlere çevre yolunun üzerindeki ışıkların bir kısmı sönük şeklinde bir bilinçaltı hatırlatması sağlamanın anlamı yok diye düşünüyor ve sebep nedir bende merak ediyorum.

BEN YOK ARTIK DEDİM;  SİZ NE DİYECEKSİNİZ BAKALIM!

2024 ün son haftalarında çok kıymetli afyon dışındaki eski bir bürokrat dostum ile telefonda baya bir sohbet ettik. Genelde Ülkemiz de meydana gelen bir durumu anlattığını biliyordum ama bir nokta da çok şaşırdım. Kısaca yok artık dedim. Gerçek mi bu dedim tabi ki gerçek dedi. Şaşırdım hem de çok şaşırdım..

Dostum, Türkiye de bazı işletmelerde şöyle bir moda var dedi. Bahsettiği moda oldukça yaygın aslında. Bu modaya dâhil olan bazı işletmelerde aldığınız hizmetin ödemesini kredi ya da banka kartınızla yapmak istediğinizde işletme size, bizde Pos cihazı yok üzgünüz biz nakit alıyoruz derler dedi. Eğer ola da sebebini sorma gereği duyarsanız alacağınız cevap genelde klasikleşmiş olan Bankaların kesmiş olduğu Pos Cihazı Komisyonları oldukça fazla bu nedenle genelde komisyonlar yüksek olduğu için Pos Cihazı kullanmıyoruz derler dedi. Birde sık sık olmasa da sayıları az olan Dinen biz banka üzerinden işletmemize para geçmesine karşıyız; onun için Pos cihazı kullanmıyoruz nakit kabul ediyoruz” cevabını verirler dedi.

Her iki nokta da bahsettiğim bu işletmelerin çoğu Basit Usul Vergi Kanunu kapsamında çalışan esnaf ve iş yerleridir. Basit Usul Vergi sisteminde belli bir ciroya kadar kıstas vardır o kıstasa geldikten sonra deftere yani Gerçek Usul Vergi esasına geçme zorunluluğu doğar.

Bu nedenle aslında basit usulde olan bazı işletmeler pos cihazlarıyla bir vergi yılının daha ilk aylarında çok rahat kıstasın üzerine çıkacaklarını bildikleri için pos cihazı kullanmayı tercih etmeyerek böyle açıklama yöntemlerine başvuruyorlar. Bu doğrultuda, nakit ödemelerde artık toplum olarak fiş isteme âdetimiz ortadan kalktığı ve tarihe geçtiği için tam istedikleri ortam da oluşuyor.

Türkiye de, gerçekten Kanunun belirlediği kıstasa hiç yaklaşamayan zor durumda olan ve zorlaşan iş hayatında mücadele eden Basit Usule bağlı mükellef esnaflar olduğu gibi yukarıda anlattıklarımdan da ne yazık ki var dedi. İşte bu sözleri duyduktan sonra yok artık dedim.

Eski bürokrat dostum yalnız artık bu süreç ve gelenek en fazla 1 ya da 2 yıla kalmadan tarihe geçecek. Bende nasıl diye sordum. Maliye Bakanlığı yapay zekâ destekli yazılımlar konusunda büyük bir Ar-Ge yapıyor. Yüzbinlerce mükellefi eksiksiz denetleme noktasında bu tür yazılımlar geliştiriliyor. Belki az bir zaman sonra Devlet bu türdeki işletmelere, Basit Usulden çıkıyorsun, Gerçek Usule geçiyorsun talimatını verecek. Çünkü bu noktada ciddi anlamda bir vergi kaçağı olabileceği üzerinde artık yoğun çalışmalar var,

Yapay zekâ ile hasılat çalışmaları sadece Basit Usuldekiler için değil, Gerçek Usul ve Kurumlar Vergisi Mükellefleri içinde yapıldığını belirten eski bürokrat dostum; Midasın, eşek kulaklı olduğunu fısıldayan berber gibi benim kulağıma da bunları söyledi. Herkesin kendini bir çek etmesinde fayda var diye düşünüyorum. Sonuçta Vergi Kutsaldır.

Verified by MonsterInsights