Bu hafta sizlere, hepimizin “görme” tanımını baştan yazması gereken bir isimden, sadece bir ressamdan değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı ve insan beyninin potansiyelinin yaşayan kanıtı olan Eşref Armağan’dan bahsetmek istiyorum.
Algının En İnce Sınırı ve Eşref Armağan

Dünyayı algılamamız, çoğunlukla gözlerimizden gelen sinyallere bağlıdır. Ancak Armağan, doğuştan görme engelli olmasına rağmen, o sinyallerin gelmediği bir dünyada, ışığı ve rengi zihninde yaratan bir sanatçı. Onun hayat hikayesi, fiziksel engellerin aslında sadece birer başlangıç noktası olduğunu gösteren destansı bir kanıttır.
Eşref Armağan’ın Kısaca Hayatı ve Sanatına Değinecek Olursam; Benim nezdimde öncelikle “Kendini Öğreten Deha”
Eşref Armağan’ın yolculuğu, hayata meydan okumayla başlar. Gözleri dünyaya kapalı doğdu, ancak zihni asla karanlıkta kalmadı. Okul yüzü görmeden, tamamen kendi kendine resim yapmayı öğrendi. Onun sanat tekniği, geleneksel kuralları yıkmıştır. O, tuvale dokunarak, kabartma çizgilerle nesnenin sınırlarını çizer. Daha sonra, boyaları karıştırmayı ve renklerin tonlarını “dokunarak” hissetmeyi öğrenir.
Bir atı, bir martıyı ya da bir manzarayı resmederken, o nesneye fiziksel olarak dokunur, onun şeklini, hacmini zihnine kaydeder ve sonra bize, bizim gördüğümüzden bile daha canlı bir şekilde geri sunar. Onun eserleri, sadece bir görsel şölen değil, aynı zamanda derin bir dokunsal deneyimin görsel dile çevrilmiş halidir.
Armağan’ın hikayesini sıradan bir yetenekten ayıran en önemli detay ise bilimsel kanıtlardır. Harvard Üniversitesi ve Toronto Üniversitesi’nden bilim insanları, onun beynini inceledi. Ortaya çıkan bulgular tüyler ürperticiydi:
Eşref Armağan resim yaparken, normalde tamamen görme duyusuna ayrılmış olan oksipital lobu (görme merkezi) aktif hale geliyordu!
Bu, insan beyninin ne kadar esnek ve adaptif olduğunu gösteren eşsiz bir durumdur. Beyni, görme yetisinin yokluğunu, dokunma ve hayal gücünü kullanarak görsel bir deneyime çevirmişti. Bu çalışma, tüm dünyada nöroplastisite (beynin kendini yeniden yapılandırma yeteneği) alanında çığır açan bir örnektir.
*Bilimin hayran kaldığı, kendime idol edindiğim Eşref Armağan ile canlı yayın programı yapan şanslı kişi olarak, Siz Okuyucularıma çağrı ve önerilerimi aktarmaktan mutluluk duyuyorum.
Eşref Armağan’ın başarıları, sadece engelli bireyler için değil, herkes için bir yaşam dersi niteliğindedir. O, “yapamam” demenin sadece bir bahane olduğunu kanıtlıyor. Peki, onun hikayesinden ilham alarak, bizler kendi hayatımızda ve çevremizde ne gibi farklar yaratabiliriz?
– Bireysel Algıyı Yeniden Tanımlayalım:
Eşref Armağan, dokunmayı görme duyusuna çevirdi. Biz de işlerimizi yaparken, günlük sorunlarımızı çözerken, tek bir çözüm yoluna saplanıp kalmamalıyız. Başarısızlık anlarında, “Eşref Armağan ne yapardı?” diye sorun. Kısıtlı imkanlarla bile, zihinsel sınırları aşan alternatif yollar bulmaya odaklanın.
-Kapsayıcılığı Mazeret Olmaktan Çıkarın:
Bir köşe yazarı olarak benim asıl çağrım, engelli bireylere yönelik bakış açımızı değiştirmemiz gerektiği. Artık onlara “yardım etme” motivasyonu yerine, onların “içsel gücünü ve potansiyelini” ortaya çıkarma misyonuyla yaklaşmalıyız. Kurumlar, şirketler ve toplum olarak, Eşref Armağan gibi yeteneklerin önündeki fiziksel ve bürokratik engelleri tamamen kaldırmalıyız. Onların başarıları, sadece kendilerine değil, hepimize ilham verir.
-Eğitimi Yaratıcılıkla Birleştirin:
Armağan’ın kendini yetiştirme azmi, eğitim sistemlerimize de ışık tutmalıdır. Eğitimde ezber yerine yaratıcılığı, dokunsallığı ve duyusal deneyimi ön plana çıkaran yöntemler uygulamalıyız. Her bireyin öğrenme yolu farklıdır. Belki de bir çocuğun dehası, sadece ona dokunarak öğrenme fırsatı sunduğumuzda ortaya çıkacaktır.
Karanlıkta Bile Işığı Seçmek
Eşref Armağan’ın gözü kapalı çizdiği resimler, bize sürekli şunu fısıldıyor:
Hayatın en büyük mucizeleri, en büyük eksikliklerimizin içinden doğar.
Gözlerimiz açıkken dahi, hayatın karmaşası içinde sık sık “körleşiyoruz”. Umutsuzluğa kapıldığımızda, “yapamam” dediğimizde veya önümüzdeki bir engeli aşılmaz gördüğümüzde, bir an durup, Eşref Armağan’ın tuvaline bakmalıyız. O, göz olmadan da resmedilebilen o parlak, umut dolu geleceği bize gösteriyor.
Bilim Dünyasının Eşref Armağan’a İlgisi ve Beyin Yapısını Sizlerle Paylaşıyorum.

Eşref Armağan, bilim insanları için sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda insan beyninin nasıl çalıştığını anlamak için canlı bir kanıttır.
Harvard ve Toronto Üniversitesi Araştırmaları
Eşref Armağan’ın beyin aktivitesi, özellikle Harvard Üniversitesi’nde Nörobilimci Dr. Amir Amedi ve Toronto Üniversitesi’nde incelemelere tabi tutuldu. Bu araştırmaların temel amacı şuydu: Doğuştan görmeyen birinin beyni, görsel görevleri yerine getirirken nasıl tepki veriyor?
* Vurucu Sonuç: Beyin taramaları (fMRI) ile yapılan incelemeler, Eşref Armağan çizim yaparken veya bir cisme dokunup onu hayal ederken, görme engelli olmasına rağmen beyninin arka kısmında bulunan ve normalde görme işlevinden sorumlu olan Primer Görme Korteksi’nin (V1) aktifleştiğini gösterdi.
Çapraz Modal Plastisite
Bu bulgu, Çapraz Modal Plastisite (Cross-Modal Plasticity) denen olayın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Tanım: Beyinde, hasar gören veya kullanılmayan bir duyu alanının (bu durumda görme), işlevini başka bir duyuya (bu durumda dokunma/hayal etme) devretmesidir.
Eşref Armağan’ın Durumu: Eşref Armağan’ın beyni, gözden gelen sinyaller yerine parmak uçlarından (dokunma) ve zihinsel hayal gücünden gelen bilgiyi işlemek için V1 bölgesini kullanıyor. Yani beyni, dokunma duyusunu kullanarak bir nevi “görmeyi” öğrenmiş durumda.
Sonuç olrak, Eşref Armağan’ın durumu, beynin ne kadar esnek (plastik) olduğunu, bir işlevi kaybettikten sonra bile, o işlevin beynin birincil alanının farklı bir duyu tarafından devralınabileceğini kanıtlamıştır. Bu, rehabilitasyon ve nörolojik araştırmalar için de büyük önem taşımaktadır.
Unutmayın; en güçlü algı, gözümüzde değil, ruhumuzda ve hayal gücümüzde saklıdır. Bu hafta, kendi zihinsel karanlığımızı aydınlatma cesaretiyle yaşayalım.
Azimle Yaşayın…
Hayatı Engelsiz SAYIN

YORUMLAR