Ankara’da barajlardaki aktif doluluk oranı %15 seviyelerine kadar geriledi. ASKİ Genel Müdürü Memduh Aslan Akçay’ın, “Bizi yaklaşık 170-180 gün idare edecek su kaldı” açıklaması, başkentin ciddi bir su krizine doğru sürüklendiğini ortaya koydu. Su kesintileri, artan maliyetler ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi yönünde atılacak adımlar, önümüzdeki ayların en önemli gündem maddeleri olacak gibi görünüyor. Peki, bu durum öngörülebilir miydi? Ne tür önlemler alınabilirdi? Ve su tasarrufu gerçekten cezayla mı sağlanmalı?
KRİZ BELLİYDİ AMA ÖNLEM ALINMADI
Ankara’da su kaynaklarının azalmakta olduğu, meteorolojik verilere ve baraj doluluk oranlarındaki düzenli düşüşe bakıldığında yıllardır biliniyor. Ancak ne merkezi yönetim ne de yerel yönetimler bu konuda uzun vadeli ve bütüncül bir su yönetimi politikası geliştirebildi. Türkiye genelinde suyun stratejik önemi hâlâ yeterince kavranmış değil; bu da, sadece kurak yıllarda değil, normal yağış dönemlerinde bile kentleri krize sürüklüyor.
Uzmanlara göre Ankara gibi büyükşehirlerde suyun %30’a varan kısmı şebeke kayıplarıyla boşa harcanıyor. 2020 sonrası bu kayıpları azaltmak için altyapı yenileme çalışmaları sınırlı ölçüde yapılmış olsa da, kapsamlı bir yatırım planı hayata geçirilmedi. Dolayısıyla suyun sadece yağış miktarına bağlanması, işin kolayına kaçmak anlamına geliyor.
KÜRESEL ISINMA TEK SEBEP DEĞİL
Küresel ısınma, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yağış rejimlerini değiştiriyor. Ancak iklim krizinin etkileri kaçınılmaz olsa da bu duruma hazırlıklı olmak mümkündü. Türkiye’nin iç kesimlerinde yıllık yağışların azalacağı yıllardır biliniyordu. Buna karşın yağmur suyu hasadı, gri su kullanımı (lavabo/sifon suyu geri dönüşümü) ve yeraltı su rezervlerinin sürdürülebilir yönetimi gibi alternatif yöntemlere yeterince yatırım yapılmadı.
Tarım alanında da hâlâ yüzey sulamaya dayalı ilkel yöntemlerin kullanılıyor olması, su kaynaklarını tarım sektöründe israf düzeyine taşıyor. Ankara gibi büyük kentlerde kırsal su kullanımı üzerinde etkin denetim mekanizmalarının eksikliği de sorunun derinleşmesine neden oldu.
FİYAT ARTIŞI ÇÖZÜM MÜ?
ASKİ Genel Müdürü’nün, “15 metreküpün üzerinde su kullananlara yüksek fatura gelsin” önerisi, kamuoyunda tartışma yarattı. Bu yaklaşım, düşük gelirli aileleri cezalandırıcı nitelikte olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. Oysa Türkiye gibi gelir dağılımının adaletsiz olduğu bir ülkede, cezalandırıcı değil teşvik edici politikaların benimsenmesi daha doğru olur.
Su tasarrufu için fiyat artışından önce yapılması gerekenler şunlar olmalı:
- Kamu spotları ve eğitim kampanyaları ile halk bilinçlendirilmeli.
- Kademeli fiyatlandırma, düşük tüketimi olanları koruyacak şekilde düzenlenmeli.
- Su tüketim teknolojilerine (akıllı sayaç, tasarruflu musluk) erişim kolaylaştırılmalı.
- Toplu konutlarda gri su geri dönüşüm sistemleri zorunlu hale getirilmeli.
Yalnızca “fazla su tüketen ödesin” anlayışı, sosyal adaleti zedeleyebilir ve vatandaşın yönetime olan güvenini azaltabilir.
SORUN POLİTİKA EKSİKLİĞİ
Ankara’nın yaşadığı bu kriz, bir meteorolojik olay değil, yönetimsel bir sorundur. Türkiye’de su politikaları hâlâ kısa vadeli çözümler ve kriz anında geliştirilen önlemlerle yürütülüyor. Oysa iklim değişikliğine uyum politikaları, şehir planlamasına entegre edilmeliydi. Yeşil alanların artması, su tutucu yüzeylerin yaygınlaştırılması ve baraj dışı alternatif kaynakların oluşturulması gerekiyordu.
Öte yandan kentleşme politikaları da bu süreci olumsuz etkiliyor. Betonlaşmanın arttığı, yeraltı su kaynaklarının beslenemediği bir şehirde, sadece barajlara güvenmek artık sürdürülebilir değil. Ankara’nın nüfusu artarken su altyapısının buna uygun şekilde genişletilmemesi, bugünkü krizleri kaçınılmaz hale getiriyor.
GELECEĞE DAİR: NE YAPMALI?
Ankara’nın ve Türkiye’nin genel olarak bu tür krizleri atlatabilmesi için öneriler şunlar olabilir:
- Ulusal Su Yönetim Yasası çıkarılmalı ve yerel yönetimlerin sorumlulukları netleştirilmeli.
- Yağmur suyu toplama sistemleri, yeni yapılarda zorunlu hale getirilmeli.
- Altyapı yatırımları, su kayıplarını %10’un altına çekecek şekilde desteklenmeli.
- Kamu binalarında su tasarruf projeleri örnek teşkil edecek biçimde uygulanmalı.
- Tarımda su verimliliği yüksek sulama sistemleri teşvik edilmeli.
- İklim değişikliğiyle uyum stratejileri hazırlanmalı ve uygulama takvimi oluşturulmalı.
***
Sonuç olarak; Ankara bugün susuzlukla sınanıyor, ama bu aslında Türkiye’nin genel su yönetimi krizinin sadece başkente yansıyan yüzü. Sorunun kaynağını sadece doğa olaylarında değil, yıllardır ihmal edilen altyapılarda, önceliksiz bırakılan çevre politikalarında ve geç kalmış su tasarrufu projelerinde aramak gerekiyor.
Su, temel bir insan hakkıdır. Bu hakkı korumanın yolu sadece cezadan değil, eğitimden, bilinçten ve doğru politikadan geçer.