Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Veli CENGİZ
Veli CENGİZ

Arif Yağcı

 

Arif Yağcı, benim komşumdu. Uzun sohbetlerimiz olurdu; o beni yetiştirirdi, ben de onu. Ne güzel sohbetlerimiz olurdu… Tarihi sohbetleri ben şimdi kiminle yapacağım?… Türk büyükleriyle ilgili yerel bilgileri kimden alacağım?…

O bir yurt çocuğuydu, şimdi ben o konumda olacağım!…

Bir tarih göçtü gitti. Sevenleri ne çokmuş, cami avlusu, sokaklar iki sıra park etmelerine rağmen almadı mekanlar. İyiliğine, iki cihanda şahitlik ederim. Rahmetin bol olsun kardeşim. Allah, en güzel yerde ağırlasın seni…

İki cihanda şahitlik ederim dedim de niçin ederim açıklamamıştım. Ben Milli Eğitim Müdürü olduğum yıllarda iki gazeteci olur olmaz yalan haberlerle beni karalamaya çalıştılar. Mahkemeye verdim iki davayı da kazandım. Gazetecilerden birinin o kadar davası olmuş ki benim gibi ben affetmezsem hapis yatacak ve bir daha gazetecilik yapamayacak!…

Ben Fen Lisesindeyken bir gün Arif Yağcı çıka geldi ve dedi ki:

“Abi, ben şunun için geldim, haklısın… Bu gazetecilik dışında hiçbir iş yapamaz, iki çocuğu var, eşi var. (Gazeteciliği siz yapıyor mu diyorsunuz…) diye kinayeli konuştum.

“Çocuklar abi!, ben getireceğim sizden özür dileyecek, ellerinizden öpecek ve fotoğrafını da ben çekeceğim” dedi.

Geldi, yalvar yakar iki büklüm, ellerimi öptü, söz verdi. Tuttu mu?…

Rahmetli Arif Yağcı, çocukları için af istedi, ben de çocukları için affettim ama sözünde durmadı, başka insanları da karaladı ve çamur attı. Huy çıkmıyor, can çıkmayınca diyelim…

Şimdi sizlere iki Arif: Arif Yağcı ve Arif Keskin’in bir anılarını paylaşacağım.

ÇOBAN AZİZ’İN ÇAYI

Arif hocamla alır başımızı gideriz.

Kimsenin girmediği derelere dalarız.

Tabiat alabildiğince muhteşem,

Ufuklar derimi derin.

Ya akan suyun başında ya da kaynayan billur gibi pınarın başında soluklanırız.

Ne yemyeşil coğrafya yalnız ne de çağlayan derecikler.

Böylesi seyyah halinde iken, keçi çobanı ile karşılaştık.

Hoş sohbet derken Çoban ‘Size çay demleyem’ dedi.

Çaya kim hayır diyebilir ki hem de dağ başında.

Tanıştık çobanımızla adı AZİZ,

Çoban AZİZ ekmek torbasını açtı evinden getirdiklerini önümüze koydu.

Hadi buyurun ağabeylerim.

Bir çaya baktık, bir katık sofrasına. Bir de çoban AZİZ’e.

Hangisi tatlıydı, hangisi hoştu, hangisi harikaydı.

Bakındık durduk.

Anadolu insanı çok muhteşemdi…

Şehirde adam arayıp dursak da;

Dağlarda insan evladı çoban AZİZ’ler var…

 

İki Arif de bilginin hasına araştırarak ulaşırlardı. Arif Keskin, ben Milli Eğitim Müdürü iken İscehisar’da bir okul müdürüydü. Okulu yeni açılmıştı ama Arif Keskin bey proje bazlı çalışmalarıyla hep öndeydi. Dostluğumuz arkadaşlığımız o günlere dayanır…

Arif Yağcı, çok uzun süre yoğun bakımda kaldıktan sonra çıkmıştı ve iki Arif Facebook’tan şakalaştıkları anı paylaşmışlardı; çok sevinmiştim! Kendine gelsin, ziyaretine gideriz diye düşünürken ölüm haberi geldi, şok etti beni…

Cenaze namazında Arif Keskin’le en önde aynı saftaydık. Arif’e sordum:

“O neşeli halden bu ölüm nasıl çıktı?”

“Sorma müdürüm! Geçmiş olsuna gelenlerle bolca sarılıp öpüşmüş, hasret giderdim demiş. “Haydi o, uzun yoğun bakım süresince çok özlemiştir” diyelim.

Bizler de Arif’i çok özlesek de kavuşamayacağımızı biliyoruz. Nedeni; ihmal ve dikkatsizlik!…

Ruhu şad olsun ….

 

Verified by MonsterInsights