Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Selim Bakal
Selim Bakal

Alev Alev Türkiye

 

Türkiye, son haftalarda adeta aynı anda birçok cephede yangınla boğuşuyor. Bir yandan CHP’li belediyelere sabaha karşı düzenlenen operasyonlar, bir yandan bağımsız televizyon kanallarına verilen ekran karartma cezaları… Basın özgürlüğünün temel taşı olan gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalar da cabası. Ülke demokrasi sınavından geçerken, diğer yandan “terörsüz Türkiye” sürecinde yeni bir sayfa açılıyor; bazı silahlı unsurların silah bırakacağına dair sinyaller geliyor. DEM Partililerin Cumhurbaşkanı ile bu hafta yapacağı görüşmenin detayları da merakla bekleniyor.

Ekonomik cephede ise emeklilere yapılan düşük zam oranı, toplumun en kırılgan kesimini derinden etkiliyor. Yıllarca çalışıp ülkeye hizmet etmiş milyonlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, kamuoyunun dikkatinden kaçmayan bir başka büyük yangın var: Orman yangınları.

İşte tam da bu noktada “alev alev Türkiye” ifadesi hem mecazi hem de gerçek anlamda karşımıza çıkıyor.

***

Son günlerde ülkenin farklı noktalarında çıkan orman yangınları, sadece doğayı değil, vicdanları da küle çeviriyor. Her yaz mevsimi geldiğinde artık neredeyse rutin hale gelen bu yangınlar, Türkiye’nin ciğerlerini yakıyor. Manavgat’tan İzmir’e, Muğla’dan Çanakkale’ye kadar pek çok noktada, binlerce hektar ormanlık alan kül oldu. İçinde milyonlarca canlının yaşadığı bu ekosistemler, bir kıvılcımın sıcaklığına bile dayanamayacak kadar kırılgan.

Orman yangınlarının çıkış sebepleri ise ne yazık ki genellikle insan kaynaklı. Kimi zaman dikkatsizce atılmış bir izmarit, kimi zaman bilinçsiz yapılan anız yakımı, kimi zaman da sabotaj ihtimali… Ancak her ne sebeple olursa olsun, sonuç değişmiyor: Yüzbinlerce ağaç yanıyor, binlerce canlı ölüyor, doğanın dengesi bozuluyor.

Sadece bu yılın ilk yarısında, geçen seneye oranla %40 daha fazla orman yangını çıktığına dair veriler var. Ve yanan alanların büyüklüğü artık futbol sahalarıyla değil, ilçe haritalarıyla ölçülüyor. 10 bin hektarlık bir orman, ortalama bir ilçenin yüzölçümüne denk geliyor. Düşünün ki her yangında, bir ilçelik doğayı haritadan siliyoruz.

***

Ormanlar, yalnızca doğa harikası alanlar değildir. Aynı zamanda oksijen deposu, su kaynaklarının koruyucusu, iklim dengeleyici ve canlılar için yaşam alanıdır. Bir ormanın yok olması, bir fabrikanın yanmasından çok daha fazlasıdır. Fabrika yeniden kurulabilir, ama bir ormanı yeniden eski haline getirmek için en az 50-100 yıl gerekir. Ve bazı kayıplar – örneğin bir türün yok oluşu – asla telafi edilemez.

Türkiye, küresel iklim krizinin en kırılgan halkalarından biri olarak, bu yangınların sonuçlarını sadece doğayla değil, ekonomiyle de ödeyecek. Tarım alanlarına yakın ormanların yanması, bölgedeki su kaynaklarının kurumasına, toprak verimliliğinin düşmesine ve hayvancılığın gerilemesine neden olur. Orman yangınları sadece ağaçları değil, geçim kaynaklarını da yakar.

***

Orman yangınlarını bir ülkenin kalbine saplanan hançer gibi düşünmek gerekir. Nasıl ki bir insan, kalbinden darbe aldığında tüm vücudu iflas eder; ormanların yok edilmesi de bir ülkenin geleceğini, iklimini, sağlığını ve ekonomisini doğrudan tehdit eder.

Bu yangınların önlenmesi için alınabilecek tedbirler bellidir: Erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması, hava araçlarının hazır bulundurulması, yangına dayanıklı ağaç türlerinin tercih edilmesi, yerel halkın bilinçlendirilmesi ve sabotaj ihtimallerine karşı etkin istihbarat çalışmaları yapılması gerekiyor. Ancak sadece devletin değil, bireylerin de sorumluluğu var. Piknikte ateş yakarken, çöp atarken, sigara içerken… Doğayı korumak hepimizin görevi.

***

Türkiye bugün çok cepheli bir yangının içinden geçiyor. Siyasal gerilimler, ekonomik kriz, sosyal adaletsizlik, doğa tahribatı… Hepsi iç içe geçmiş bir hal almış durumda. Bu zorluklar arasında gençlerin omzuna düşen yük ise giderek artıyor. Ancak bir ülkenin yeniden doğması da yine gençlerle mümkündür.

Ey gençler; ülkenizin toprağı yanarken, sadece uzaktan izlemeyin. Doğayı koruyun, bilimin izinden gidin, adaleti savunun, sözünüzü esirgemeyin. Sadece yangın söndürmekle kalmayın, aynı zamanda yeniden ormanlar kurun; yalnızca fiziksel değil, toplumsal ve vicdani ormanlar da inşa edin.

Türkiye alev alev… Ama bu yangını söndürecek olan sizlersiniz.

 

Verified by MonsterInsights