Dünya bir süredir adaletin terazisinde dengeyi kaybediyor. 2024 Dünya Adalet Projesi’nin (World Justice Project) yayımladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre, geçtiğimiz yıl dünyadaki ülkelerin %57’sinde hukukun üstünlüğü geriledi. Bir başka deyişle, her iki ülkeden biri adaletin gücünü değil, gücün adaletini yaşamaya başladı.
Raporda Türkiye’de sıralamalarda yerini alarak, 142 ülke arasında 117. Sırada kendine yer buldu. Ayrıca yolsuzlukla mücadele alanında dünya ortalamasına paralel olarak Türkiye de puan artıran ülkeler arasında yerini aldı.
Rapora daha dikkatli bakmak gerekirse;
2023–2024 döneminde incelenen 142 ülkenin %57’sinde hukukun üstünlüğü göstergelerinde düşüş yaşandı. Bu düşüş, yedinci yılında da devam ederek, üst üste süren bir gerilemeyi temsil ediyor; yani 2016’dan beri küresel düzeyde hukukun üstünlüğü zayıflıyor.
Ancak, olumsuz tabloya rağmen, bozulmanın hızı üçüncü yıl üst üste yavaşlama gösteriyor. Ayrıca bazı ülkeler yolsuzlukla mücadele ve ceza adaleti alanlarında da ilerleme kaydetti.
Gerileme en çok “Temel Haklar” ile “Hükûmet Güçlerinin Sınırlandırılması” faktörlerinde görüldü.
Ülkeler kapsamında detaylandırmak gerekirse;
En yüksek puan alarak, raporda hukukun üstünlüğünü en iyi şekilde ülkelerinde gösteren ülkeler; Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç ve Almanya oldu. En düşük sıralamada yer alan ülkeler ise; Venezuela, Kamboçya, Afganistan, Haiti ve Myanmar oldu.
Hukukun üstünlüğü kapsamında en yüksek puanı alan ülkelere şu soruyu sormakta da fayda var diye düşünüyorum. Bu ülkeler ne kadar demokratik?
Çünkü çok yakın bir zaman öncesinde bu ülkelerde kutsal kitabımız “Kuran-ı Kerim” yakıldı. Bu ülkenin insanları ise bunu yapan kişilere neredeyse hiç ceza vermedi. Bu ülkelerde bunu yapan kişileri yayınlayan basına ise ciddi bir baskı politikası uygulandı.
En düşük sıralamada kendine yer edinen ülkelere gelinecek olunursa, Afganistan, halen baskıcı politikaların hüküm sürmesi ve eşitlikçi politikaların olmaması ve hali hazırda halen göç veren ülke konumunda yer alması nedeniyle hukukun üstünlüğü kapsamında en düşük sıralamada yerini alıyor. Diğer yandan burada en dikkat çekici olaylardan biri ise Myanmar diyebiliriz. Daha önce yayınlanan aynı raporda ülke olumlu yönde gelişim gösterirken, 2021 yılında ülkede darbe olması ve günümüzde de askeri rejimin baskıcı politikaları arttırarak, hukuktan ve adaletten uzak bir politika benimsemesi nedeniyle Myanmar ciddi bir düşüş yaşamaya başladı. Nitekim askeri rejimin hukuki kurumları zayıflatması, temel hakları sistematik biçimde ihlal etmesi ve yargının bağımsızlığını neredeyse tamamen ortadan kaldırması bu durumu kanıtlamaktadır.
Bu aslında sessiz ama derin bir alarm. Çünkü hukuk, bir toplumun sadece adalet dağıtım mekanizması değil; aynı zamanda hakların güvence altına alındığı, yurttaşların devlete karşı da korunabildiği bir sistemin temelidir. Hukukun üstünlüğü zayıfladıkça, sadece mahkemeler değil, özgürlükler, medya, ifade hakkı, hatta gündelik hayatımızdaki güven duygusu da erozyona uğruyor.
Raporda özellikle “temel haklar” ve “yürütmenin yetkilerinin sınırlandırılması” alanlarında büyük gerilemeler dikkat çekiyor. Bu da demek oluyor ki devletlerin çoğunda güç daha merkezileşmiş durumda ve bu gücü denetleyecek mekanizmalar zayıflıyor. Hesap verebilirlik azalıyor, şeffaflık bulanıklaşıyor.
Bu tablo bize yalnızca otoriter eğilimlerin yükseldiğini değil, demokratik kurumların da küresel bir stres testinden geçtiğini gösteriyor. Bazı ülkelerde bu testten güçlenerek çıkan örnekler olsa da, genel eğilim bir bozulma yönünde.
Hukukun üstünlüğünü yalnızca yargı kararlarıyla ölçemeyiz. Bu kavram, polisten gazetecilere, öğretmenden siyasetçiye kadar herkesi kapsayan bir zihniyet meselesidir. Adaletin tarafsızlığına olan güven kaybolduğunda, en gelişmiş ekonomiler bile sosyal çöküşten kendini kurtaramaz.
Bu yüzden her ülkenin kendine dönüp şu soruyu sorması gerekiyor: Gücün mü hukuku, hukukun mu gücü geçerli?
Çünkü bu soruya verilen yanıt, geleceğimizi belirleyecek.