2025 Aile Yılı’na Düşen
Modern çağın gürültüsünde sessizce kaybettiğimiz şeylerden biri de “gerçek.” Artık bilgi değil, his kazanıyor. Doğrular değil, inandırıcı olanlar konuşuluyor. İşte tam da bu yüzden, içinde yaşadığımız dönem, sosyologların “hakikat ötesi çağ” dediği yeni bir evreyi temsil ediyor.
Bu çağda, aile ve din gibi ortak anlam alanları, önce sorgulanıyor, sonra sarsılıyor, en sonunda da görünmez hâle geliyor.
2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi tam da bu kırılma anına denk geliyor. Ancak şu açık: Aileyi sadece ekonomik teşviklerle veya hukuki önlemlerle koruyamayız. Asıl mesele, zihinsel ve kültürel olarak aileyi yeniden inşa edebilmek.
“Herkesin kendi doğrusu var.” diyenler…
Post-truth dediğimiz bu çağda, herkesin bir hakikati var ama ortak bir gerçekliğimiz yok. Bu da aile içi bağları zedeliyor. Kuşaklar farklı kaynaklardan besleniyor, farklı dünyalara inanıyor. Birinin “doğru” dediğine diğeri “manipülasyon” diyor.
Sonuç? Ortak dil, ortak değer, hatta ortak sofra kayboluyor.
Dijital çağın bireyleri artık yalnız. Ama bu yalnızlık, fiziksel değil; anlamsal bir yalnızlık. Birey, ailesiyle aynı evde ama başka bir evrende yaşıyor. Aynı masada ama başka bir hakikati savunuyor.
Din de bu çağdan nasibini alıyor.
Dini bilgi, duygulara endeksleniyor. “Ne hissettirdiği” önemli hâle geliyor, “ne söylediği” değil. Dinî söylem, sahih kaynaklardan değil sosyal medya fenomenlerinden öğreniliyor.
Böyle bir ortamda din, rehberlikten çok “duygusal tatmin” aracına dönüşüyor. Popülerlik, derinliğin önüne geçiyor. Gençler, dinî değerleri ya popüler kültür içinde karikatürize edilmiş hâliyle tanıyor ya da büsbütün yüz çeviriyor.
Peki ne yapmalı?
2025 Aile Yılı, bu krizle yüzleşmek ve çözüm üretmek için bir fırsat olabilir. Ama bu fırsatı değerlendirmek için bazı net adımlar şart:
Değer temelli bir aile eğitimi oluşturmalıyız. Aile içinde düşünmeyi, anlamayı ve paylaşmayı yeniden öğretmeliyiz.
Müftülükler, aile içi iletişim, sabır, empati, sadakat gibi kavramları dinî açıdan ele alan özgün içerikler üretmeli.
Gençlerle temas kurulmalı. Sahih, sade ve güvenilir dinî bilgiye ulaşabilecekleri dijital rehberler hazırlanmalı.
Afyonkarahisar gibi yerellerde mahalle düzeyinde iletişim halkaları, gençlik buluşmaları, dijital medya okuryazarlığı eğitimleri bu sürece büyük katkı sunabilir.
Son söz niyetine…
Hakikat ötesi çağ, bize gerçeği değil, “gerçek gibi görüneni” satıyor. Aile ise tam tersine, sığınılacak bir liman; her şeyin sahte olduğu bir dünyada gerçek kalabilen bir yer.
Eğer bu limanı korumazsak, yalnızca aileyi değil; anlamı, aidiyeti ve geleceği de kaybetmiş olacağız.
2025, bu kaybı durdurmak için bir milat olabilir. Yeter ki meseleye sadece “politik” değil, aynı zamanda “ahlakî ve kültürel” olarak da yaklaşalım.