Dış ticaret dengesi, doğrudan uygulanan makroekonomik politikalardan etkileniyor. Türkiye’de son dönemde kredi kanalları sıkı tutuluyor. İç talebin kontrol altına alınması açısından bu adımlar faydalı görülebilir; ancak imalat sanayi ve dolayısıyla ihracatçı sektörler için olumsuz sonuçlar doğuruyor. Krediye erişimdeki zorluklar, üretim kapasitesini sınırlandırıyor. Öte yandan, döviz kurlarının görece stabil seyretmesi ve TL’nin değerli kalması, ithal malları ucuz hale getirirken, uluslararası piyasalarda fiyat avantajı kayboluyor. Bu durum, ihracatçının küresel pazarlarda güçlü bir çıkış yakalamasını zorlaştırıyor. Sonuçta dış ticaret açığı büyümeye devam ediyor. Yılın bitmesine üç ay kala dış ticaret açığı 67 milyar dolar civarında gerçekleşmiş durumda. Makroekonomik görünüm, para ve kur politikalarında yakın vadede bir değişiklik olmayacağına işaret ediyor. Bu nedenle, dış ticaret açığındaki olumsuz seyrin orta vadede de sürmesi kuvvetle muhtemel.
**
Bununla birlikte, imalat sanayinde bazı olumlu gelişmeler de gözden kaçmamalı. Orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracatında yılın ilk dokuz ayında dikkat çekici bir artış var. Yüksek teknolojili ürün ihracatı yüzde 12.7, orta-yüksek teknolojili ürün ihracatı ise yüzde 9.9 arttı. Bu, sektörün dinamizmine işaret ediyor. Ancak tüm bu artışlara rağmen yüksek teknolojili ürünlerin toplam imalat sanayii ihracatı içindeki payı yalnızca yüzde 3.6 seviyesinde kalıyor. Yani nicel artış var ama nitel ağırlık hala sınırlı.
**
Bir başka sorun da ihracatta pazar çeşitliliğinin yetersizliği. Toplam ihracatın yaklaşık yüzde 47’si ilk on ülkeye yöneliyor. Daha da önemlisi, sadece Almanya, İngiltere ve ABD üçlüsüne yapılan ihracat toplamın yüzde 20’sine karşılık geliyor. İlk dokuz ayda yapılan 200.6 milyar dolarlık ihracatın 41 milyar doları bu üç ülkeye gitmiş durumda. Böyle bir yoğunlaşma, küresel ekonomideki dalgalanmalara karşı Türkiye ihracatını kırılgan hale getiriyor. Dünya ekonomisinin yavaşladığı, korumacı politikaların arttığı bir dönemde bu bağımlılığın riski daha da yüksek.
**
Tüm bu veriler, ihracatın tabana yayılmasının ve çeşitlendirilmesinin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Türkiye’nin hem ürün çeşitliliğini artırması hem de yeni pazarlara yönelmesi gerekiyor. Katma değeri yüksek, teknoloji yoğun ürünlerin ihracattaki payının artırılması bu sürecin temel şartı. Özellikle KOBİ’lerin dış pazarlara açılmalarını kolaylaştıracak politika araçlarının devreye alınması şart. KOBİ’lerin ihracat imkanlarının genişletilmesi, sadece ihracatı tabana yaymakla kalmayacak; aynı zamanda dış ticaret dengesinin daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasına da katkı sağlayacaktır. Bölgesel kalkınma ajanslarının destekleri, Eximbank kredilerinin yaygınlaştırılması ve serbest ticaret anlaşmalarının artırılması bu noktada kritik öneme sahip.
**
Türkiye ekonomisi uzun süredir yüksek dış ticaret açığı ve cari açık sorunlarıyla karşı karşıya. Enerji bağımlılığının azaltılması, ithal girdi oranının düşürülmesi, katma değerli üretimin artırılması ve ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi, bu döngüyü kırmak için olmazsa olmaz adımlar. Aksi halde ihracat artmaya devam etse bile ithalatın hızı daha yüksek olacak ve dış ticaret açığı kronik bir sorun olmaktan çıkamayacak. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin temel sınavı, ihracatını yalnızca miktar olarak değil, kalite ve çeşitlilik açısından da yukarı taşımak olacak. Bunun için politika setinde para ve kur politikalarının ötesinde sanayi, tarım ve maliye politikalarının koordineli şekilde devreye girmesi gerekiyor. Doğru adımlar atılırsa, dış ticaret açığı sorunu azaltılabilir ve Türkiye’nin küresel ticaretteki kırılganlığı önemli ölçüde düşürülebilir.
03.10.2025
Prof. Dr. Erdal DEMİRHAN