İddialara göre, Tarihi yeniden yazdıran Göbeklitepe’nin keşfi, neredeyse basit bir yanlış yorumlama nedeniyle yıllarca gecikebilirdi. Göbeklitepe’nin bulunduğu arazinin eski sahibi Mahmut Yıldız, 1986 yılında tarlasını sürerken bulduğu iki büyük taşı Şanlıurfa Müzesi’ne götürdü. Yaklaşık 50 kilo ağırlığındaki bu taşların üzerindeki işaretler dikkat çekiciydi. Ancak dönemin müze müdürü – arkeolog olmayan bir yetkili – taşları inceleyip “bunlar sadece kireç taşı” diyerek önemsemedi.
Bu yorum üzerine Mahmut Yıldız ve yanındakiler, taşı müze binasına teslim etmeyip bahçeye bırakmakla yetindi ve bir daha geri dönmediler. Oysa bu taşlar, insanlık tarihini binlerce yıl geriye götürecek Göbeklitepe’nin ilk işaretleriydi.
Aradan altı yıl geçti. 1992 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt, müze bahçesindeki taşları gördü. Üzerlerindeki kabartmalar dikkatini çekince bölgeye gidip incelemeler başlattı. Bu tesadüf, Göbeklitepe’nin gün yüzüne çıkarılmasına öncülük etti.
Uzmanlar, o gün taşların müzeden geri alınması durumunda, bölgenin ya tamamen unutulabileceğini ya da çok daha geç keşfedilebileceğini belirtiyor.
Bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve “tarihin sıfır noktası” olarak kabul edilen Göbeklitepe’nin keşfi, tarihin ne kadar hassas dengelere bağlı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.