Bundan altmış yıl önce, Emirdağ’ın Sağırlı köyünde güzelliğiyle dillere destan bir kız yaşardı: Al Fadime. Cevizli köyünden Efe Kadir adında bir delikanlı da yüreğini bu kıza kaptırmıştı. İkisi de Morcalı Aşireti’ndendi. Kadir, törelere uygun bir şekilde Fadime’yi ailesinden istedi, ama bu sevdaya razı olunmadı.
Gençler çareyi kaçmakta buldu. Ancak aşklarına toplum değil, töre hükmetti. Fadime’nin yiğit dayıları peşlerine düştü. Emirdağ’da yakalandılar. Fadime yaşının küçüklüğü sebebiyle ailesine verildi, Kadir ise cezaevine gönderildi. Dokuz ay sonra çıktığında, Fadime artık Kara Musa ile evliydi.
Kadir köyüne döndüğünde, aşkını yüreğine gömdü ama sesi susturulamadı. Tarlalarda, dağ başlarında, çobanlar arasında onun yaktığı türkü çınlamaya başladı:
“Al Fadimem bal Fadimem,
Yanakları gül Fadimem…”
Bu türkü, Efe Kadir’in kaybettiği sevdasını, Fadime’nin çaresizliğini ve Emirdağ’ın bağrında yanan bir aşkı anlatır. Fadime’nin altı çocuğu oldu, biri yıldırım düşmesiyle hayatını kaybetti, diğerleri yaşadı. Ama Efe Kadir’in türküsünde o hep “gül yanaklı, sarı gelin” olarak kaldı.
Bu öykü, sadece iki gencin değil, aşkın töreye, zamana ve yazgıya yenik düştüğü her yüreğin hikâyesidir. Ve hâlâ her çalındığında, yüreklere ince bir sızı bırakır:
“Evlerinin önü yoldur,
Yoldan geçen karakoldur,
Gurban olam sarı gelin,
Gel testini bizden doldur…”