Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“İnsan şehri inşa eder, şehir insanı şekillendirir”

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmen Akademileri kapsamında kurulan Şehir ve Kültür Akademisinin 2. dönem ilk programında “Şehrin Kültürel Çalışmaları ve İnsana Etkisi” konusunu anlattı.

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmen Akademileri kapsamında kurulan Şehir ve Kültür Akademisinin 2. dönem ilk programında “Şehrin Kültürel Çalışmaları ve İnsana Etkisi” konusunu anlattı.

Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğünde gerçekleştirilen konferansa; Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürü Miraç Sünnetci, müdür yardımcıları ve öğretmenler katıldı. AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, “Şehrin Kültürel Çalışmaları ve İnsana Etkisi” konulu sunumunda şehir ve insan, geleneksel, modern ve post-modern şehirlerin değişim dönüşümleri ve insana etkilerini anlatarak değerlendirmelerde bulundu.

“ŞEHİR AYNI ZAMANDA FELSEFEDİR”

Şehir insan ilişkilerinden bahseden Karakaş, şehrin ayrı bir sosyolojiyi temsil ettiğini belirterek şunları aktardı: “Şehir, sadece kırdan farklılığını ifade ettiğimiz farklı bir sosyoloji değildir. Şehir aynı zamanda felsefedir, şiirdir, edebiyattır, tarihtir, kültürdür ve medeniyettir. Bütün bunları dikkate aldığımızda ve değerlendirdiğimizde şehirler, gerçekten de hayatın örgütlendiği ve tarihi şekillendiren mekânlardır. İnsan, şehrin en temel öznesidir. Coğrafi bir alanı mekân haline getiren insandır. Şehri kırdan farklılaştıran da insana bağlı olarak oranın farklı bir mekânsal yapıya ve ruha bürünmesidir. İşte bu farklılık şehirde ayrı bir atmosfer oluşturmakta ve bu atmosfer şehirde yaşayan insanlara yansımakta, şehirde yaşayan insanları şekillendirmektedir. Yani şehir-insan ilişkisinde karşılıklılık esasına dayalı bir etkileşim vardır. İnsan şehri inşa eder, şehir insanı şekillendirir. Böyle bir karşılıklılık esasına dayalı etkileşim ve ilişki biçimi bulunmaktadır. Şehrin bu karşılılık esasına dayalı ilişki biçiminde şöyle bir artısı vardır; bir defa insan şehri şekillendirdikten sonra şehre bir felsefe, bir sanat, bir edebiyat, bir ahlak sunduktan sonra şehir, hafızasında bunları biriktirip güçlü bir mekanizmaya dönüştürünce ondan sonraki süreçte şehir insan ilişkisinde daha belirleyici bir güç kazanmaktadır. Şehir-insan etkileşiminde sonraki süreçler açısından şehir daha belirleyici olmaktadır.”

“RÖNESANS VE REFORM ŞEHİRLERİN YAPISINI DEĞİŞTİRDİ”

Geleneksel, modern ve post-modern şehirler olarak şehirlerin sınıflandırıldığını kaydeden Karakaş, “Geleneksel şehirler; felsefe, sanat, ahlak açısından oldukça güçlü mekanizmalara sahip olmuşlardır.” tespitinde bulunan Karakaş, Batı Avrupa’da meydana gelen modern gelişmelerle birlikte geleneksel şehir formunda değişimi şöyle açıkladı: “Modern şehrin geleneksel şehirden ayrılması ciddi anlamda bir farklılaşmadır. Şehrin yapısında ve karakterinde çok ciddi bir dönüşüm olmuştur. Dolayısıyla bu da insana yansımıştır. Şehrin hafızasını değiştiren bir gelişme olmuştur. Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi ve Teknoloji Devrimi dediğimiz 16. yüzyılda başlayan ve esas ete kemiğe büründüğü 18. yüzyılda bir projeye dönüşüp hayatı şekillendiren gelişmeler bütünü esas itibariyle şehirde yaşanmış ve şehirleri ciddi anlamda değiştirmiştir. Artık şehir aşırı kozmopolit hale gelmiştir.” dedi.

“MODERN SANAYİ ŞEHRİ, BİREYİ ÖZGÜRLEŞTİREREK BİREYSELLEŞTİRMİŞTİR”

Kır ve şehir yaşamının farklılıklarından bahseden Karakaş, şunları söyledi: “En temel fark, birinin yalın diğerinin karmaşık olmasıdır. Kırsal hayat, daha yalın ve sade bir yaşamdır. Şehir hayatı ise daha karmaşık, daha kompleks ve çok boyutlu bir yaşamdır. Kırda yaşayan insanın bu anlamda avantajları vardır; şehirde yaşayan insanların da avantajları vardır. Kırsal yaşamda hayatı sürdürebilmede tecrübi bilgi yeterli olabilir. Görerek öğrendiğimiz bilgi, kırsal yaşamın sürdürülmesini sağlayabilir. Şehir hayatında ise tecrübi bilgi yeterli görülmemiştir. Bununla birlikte bireysel ve kolektif aklın örgütlediği bir bilgi üretme mekanizmasına ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla bireysel ve kolektif aklın örgütlediği bilgi üretme mekanizmaları yani eğitim kurumları, şehirde neşvünema bulmuş, ortaya çıkmış ve bugünkü seviyesine gelmiştir. Bundan dolayı şehri kırdan farklılaştıran en temel boyutlardan birisi olarak hayatı sürdürmedeki metodun değişmesi tanımını yaparız. Modern sanayi şehrinin bu özellikleri, bireyi bir taraftan özgürleşmiş diğer taraftan da bireyselleştirmiştir. Şehrin çok boyutlu, aşırı kompleks ve kozmopolit yapısı güçlenince insan da bu yapıya yetişebilmek için hayatı daha yoğun bir şekilde yaşama zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Geleneksel şehirlerde insan, daha bireysel kahramanlık hikâyeleri yazabilirken, modern şehirlerde daha kolektif bir akla ihtiyaç duymuştur. Bireysel hikâye yazma daha da zorlaşmıştır. Modern şehrin bünyesinde de bireysel hikâyeler vardır ama esas itibariyle kolektif akıl ve kolektif üretme yöntemi üzerinden insan yaşamını sürdürmeye gayret etmiştir. Çünkü hayatın o çok boyutluluğuna ve kozmopolit yapısına yetişebilmek için çok farklı bilgilere ihtiyaç duymuştur. Bu bilgiyi edinebilmek için de kolektif akla gerek duyulmuştur. Bundan dolayı modern hayat aynı zamanda insan zihnini de parçalayan bir hayattır. Bundan dolayı sosyologlar gibi birçok sosyal bilim alanı modern kentin toplumsal yaşama getirmiş olduğu sorunlar üzerine de odaklanmışlardır. Modern şehrin bu karmaşık ve yoğun yapısı beraberinde şiddeti artırmış, suç oranlarını yükseltmiş ve suç işleme biçimlerini çeşitlendirmiştir. Bireysel ve kolektif bunalımlar bağlı olarak zaman zaman cinnet halleri yaşanmıştır.”

POST-MODERN KENT

Bireysel çözümlerin toplumun genelinin sorunlarını çözebilecek çözümler olmadığını bu nedenle de yeni tasarımların oluşturulmaya çalışıldığını söyleyen Karakaş, post-modern kent ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “Post-modern kent, geleneksel kentin ögelerini de modern kentin ögelerini de barındıran bir kent tasarımıdır. Çünkü geleneksel kent, sosyolojik anlamda cemaat yaşamını örgütleyen bir yapıya sahipti. Sosyolojik anlamda cemaat yapısı, birincil ilişkilerin de olduğu dayanışmanın bulunduğu bir etkileşim biçimidir. Kentler ise cemiyet yapısını üretmiştir. Orada daha ikincil, resmi ilişkiler egemendir. Birçok farklı özellikleri var tabii ki. Cemiyetin de, cemaatin de artıları yaşam için avantajları mevcut. Cemiyet ilişkileri bizim üretim kapasitemizi artırabiliyor; farklı bilgi üretme imkânları doğuruyor ama cemaat ilişkileri de dayanışma ve birincil ilişkilerle birlikte bizi bunalımdan kurtarıyor. Dolayısıyla cemiyet yaşamında cemiyet ilişkilerinin de bulunduğu bir kent tasarımı olsun. Bu tasarımın içerisinde eğitimi de buna göre örgütleyelim; mimariyi buna göre tasarlayalım; mekânları buna göre planlayalım şeklinde birtakım önermeler ortaya koyarak yeni bir post-modern kent yaşamı dediğimiz bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Hem modern ögeleri, hem geleneksel ögeleri hem de yeni modern sonrası dediğimiz ögeleri içerisinde barındırabilen bir kent tasarlayalım; toplumsal yaşamı da buna göre kurgulayalım; insanı da bu yaşamın içerisinde hem üreten hem de sorunlarını çözen etkin özne olarak varlığını sürdürelim şeklinde tasarımlar ortaya konulmuştur.”

MODERN KENTTE AVANGART ESTETİK ANLAYIŞI EGEMEN

Modern kent mimarisinde “avangart estetik anlayışının” egemen olduğunu ifade eden Karakaş, “Bu avangart estetik anlayışı herkesi bir noktada toplamaktır. Beğenileri ortaklaştırma diyebileceğimiz bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Oysa insan doğası tek boyutlu değildir. İnsan fıtratı kompleks bir yapıya sahiptir ve ihtiyacı da bu kompleks duruma göre farklıdır. Herkesin ihtiyacı aynı değildir. Maddi ve manevi anlamda ihtiyaçlar her bir birey için farklıdır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayabilecek yani insan doğasına dönüş; yeniden romantizm üretme, yeniden hayal edebilme, beğenileri ve düşünceyi tek boyutta ortaklaştırma değil, farklılıkları ortaya çıkarma, her şeyi bütünde toplamak değil, parçalarda hakikat üretme anlamında bir arayıştan söz ediyoruz. Bu arayışın en önemli sorunu ise sınırlar belirleyememesidir. Çünkü davranışların, duyguların, istek ve arzuların, beğenilerin, dostluğun ve düşmanlığın, normalin ve anormalin sınırlarının nerede olacağı yani bir bütünü parçaladığınız zaman nereye kadar gideceğini ön görmeniz de lazım.” şeklinde konuştu.

“POST-MODERN KENT PARÇALANMIŞ İNSAN PROFİLİ OLUŞTURDU”

Dayanışmacı insandan bireysel insana bireysel insandan parçalanmış insana çeşitli biçimlerde şekillenen fotoğraflara bakarak tanımlanabilecek insan profillerinin oluştuğunu söyleyen Karakaş, “Bu genel manada dayanışmacı insan profili, geleneksel şehrin ürettiği profilken; bireysel insan profili, modern kentin, modern şehrin ürettiği insan tipi, parçalanmış insan ise post-modern kentin üretmiş olduğu bir insan profili olarak karşımıza çıkıyor. Şehirdeki bu mekanizmalar, şehir kültürü dediğimiz genel müktesebatı beraberinde getiriyor” diye konuştu.

Konferans, soru cevap bölümünün ardından Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürü Miraç Sünnetci’nin, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’a teşekkür ederek plaket takdim etmesiyle sona erdi. >>>Haber Merkezi

Verified by MonsterInsights